TROLL DEVRİ BİTTİ
- Emirhan Yörük
- 23 Ağu
- 3 dakikada okunur
2010'lu yıllardan sonra Türkiye siyasetinin en çok konuşulan iletişim enstrümanlarından olan troller, eski şaşalı günlerinin çok çok uzağında önemli oranda azaldı. Son dönemde yaşanan olaylar bunları tasdikler nitelikte. Bu değişimin fark edilmesi zaman alıyor olabilir ama dijital dilin ritmi değişti, eski sesler artık aynı etkiyi yaratmıyor.

Zor zamanlar güçlü insanlar yaratır, güçlü insanlar iyi zamanları getirir, iyi zamanlar zayıf insanları yaratır, zayıf insanlar zor zamanları getirir. Bu döngüyü biraz daha farklı ifadelerle de olsa muhakkak ki görmüşsünüzdür. Hayatın birçok alanına uyarlamak pek ala mümkün, 2000'lerden günümüze değin Türkiye siyasetini yorumlama açısından ise çok işlevsel. Ülkemizin kurulmasından itibaren ''çevrede'' konumlandırılan, nüfus olarak çoğunluk olsalar ve zaman zaman iktidara gelseler bile muktedir olamayan ciddi bir sağ-muhafazakar siyasetçi cemiyeti mevcuttu. 1970'lerden itibaren çoğunlukla kendilerine Necmettin Erbakan'ın etrafında yer bulan bu kitle, siyasal alandan dışlanmalarına ve devlet, bürokrasi alanlarında önlerine bariyerler çekilmesine maruz kalmış, ciddi bir 'savaş' tecrübesi edinmişti. Bu kuşak, temsil edilmemenin, dışlanmanın ve direnmenin iç içe geçtiği bir hafızadan geliyordu. Devletin yekpare bir hal almadığı, siyaset zeminin oldukça kaygan olduğu, dış politikada ise çok kutuplu bir döneminde 'soğuk savaş' iklimini birinci elden görme fırsatı yakalamış siyaseten çok donanımlı bir kadroydu. 2000'li yılların başında bu kadro iktidara geldi. Avrupa ilişkileri, liberal-seküler-demokrat kesimle olan bağları gibi konularda ülkenin iklimi hızla ve köklü bir biçimde değişti. Ülkenin gündemi daha fikirsel ve tartışma odaklı (çok fazla entelektüel olmayan ama benzer tartışma konularına odaklanan.) bir hale gelmşti. Türkiye'de dijitalleşmenin artması, akıllı telefonların geniş kitlelerce kullanılmaya başlanması ve sosyal medyada aktifliğin artması kabaca 2010'lu yıllardan sonrasına denk geliyor. Tabi ki dijitalin iletişim dünyasındaki kıymeti de fark edilmeye o zamanlardan itibaren başlandı. Trolleri kısaca sosyal medyanın savaşçıları olarak nitelendirebiliriz. Çoğu zaman en ağır darbele maruz kalan ve siyasetçilerin hedef olmaması için öne atılan dijital sipercilerdi. Siyasette sesin yükseliği kadar yaygınlığının da değer sıralamasında önlere doğru ilerlemesi, trollerin tam da işlevi olan bir hususu geçerli kılmıştı. İlk ve en önemli dijital savaşlardan birisi şüphesiz ki 2013 yılında yaşanan Gezi Parkı Olayları'ydı. Sokaktaki taraflaşma dijitale de tezahür etmiş, kavgalar sosyal medyaya taşınmıştı. Organize bir şekilde hareket etmeye başladılar, ''çok sesli'' değil, ''çok terarlı'' bir strateji izleyerek ciddi başarılar sağladılar. O dönem için etkiliydi çünkü ortada yeni ve alışılmadık bir iletişim modeli vardı. Söz değil slogan, fikir değil etiket, münazara değil etiket kampanyası belirleyiciydi. Bu trol duvarı, yalnızca karşı tarafı bastırmakla kalmadı, birçok siyasetçiyi ve siyasetçi adayını da hem eleştiriden hem sorumluluktan koruyan bir kalkan işlevi gördü.
Ancak tekrar eden hiçbir strateji sonsuza kadar işe yaramaz. Zamanla ritim değişti, zihin değişti, seçmen değişti. Trol refleksi yeni bir politik kitleye temas etmek yerine, yalnızca belirli bir çevrenin içini tahkim eden bir çeper haline geldi. Aynı zamanda agresif üslupları ve karşı kitleyi tahrik etme şekilleri de ciddi tepkiler yarattı ve doğrudan organik bağ olmamasına karşın negatif yansımlar görmüş olduk. Üstelik bu refleksin sağladığı güvenli alan, siyasetçinin doğrudan cevap verme sorumluluğunu da gölgede bıraktı. Bu da uzun vadede siyasetçinin iletişim gücünü değil, konforunu artırdı. Lakin siyaset, konforla değil, karşılaşmayla büyür.
Üst düzey bir siyasi görevli, muhalefetin dijital alanda “blok görünümü” sağlayabildiğinden, aralarında farklılıklar olsa da aynı yöne bakabildiklerinden bahsediyordu. Oysa iktidar kanadı iletişim çalışması yürüttüğünde herkes aynı görseli ya da onun lacivertini paylaşma eğiliminde oluyor manasını taşıyacak ifadelerde bulunmuştu. Bu, içerisinde olunan durumun doğru tahlil edildiğini gösteriyor.
Trollerin dominant olduğu dijital çağın sonuna gelirken, artık yerlerini daha tartışmalı ama daha sahici bir dijital iklimin alması gerekiyor.
Bu iklim her sesi bastıran değil, her fikri görünür kılan, aynı mesajı tekrar eden değil, farklı sesleri birleştiren bir yapı olmalı. Artık hem sosyal medyada hem sahada daha zorlayıcı, daha rekabetçi ve daha çıplak bir siyaset ortamı oluşuyor. Eskiden trol duvarının ardında kalabilen siyasetçiler, artık doğrudan muhatap, doğrudan eleştiri ve doğrudan sorumluluk altındalar. Bu yeni düzlemde siyasetçinin etki üretme kabiliyeti, paylaşım sayısından değil esnekliğinden ve özgünlüğünden geçiyor.
Yeni dönem hem söylem hem refleks bakımından daha nitelikli bir karşılaşmayı zorunlu kılıyor. Trol devri, güçlü olanı koruyan ama zamanla herkesi aynılaştıran bir hat çizmişti. Oysa bugünün ihtiyaç duyduğu şey, duruş ortaya koyabilen, cesurca tartışmalara katılabilen ve tekrar etmeyen figürler.
Bir döngünün sonundayız. “Zor zamanlar güçlü insanlar yaratır” sözünün yeni bir iklime doğru ilerliyoruz.
Çünkü trol devrinin konforu dağıldıkça, gerçek etkiyi üretecek siyasetçiler öne çıkmak zorunda kalıyor. Karşılaşma artıyor, rekabet keskinleşiyor, konfor sarsılıyor.
Bir dijital devir kapanıyor.
Yorumlar