top of page

LEVIATHAN VE DEMOS

İnsanoğlu devlet kurumunu yarattı yaratalı devletin yönetim biçiminin ve sınırlarının ne olması gerektiği tartışılıyor, Antik Çağ'da Platon gibi isimler tepeden inme aydın despot rejimini savunurken bir nesil öncesindeki Perikles demokrasinin kurumsallaşmasında büyük rol oynayarak Atina'ya Altın Çağ'ını yaşatmıştır. Ne ola ki yakın yıllarda ve konumda yaşamış iki tarihi figür bu kadar zıt düşünmektedir?

ree

Şüphesiz aydın despotizm savunusunda toplumların eğitilmesinin ve bir ölçüde yaşam biçimlerinin belirlenmesinde devletin rol oynaması gerektiği düşüncesi yatıyor. Burada ayrıca evrensel olduğu savunulan öğretilerin halka aşılanarak toplumu şekillendirme gayesi yatmaktadır.


Thomas Hobbes'ın despotizm savunmasının temelinde insanın fıtratı yatmaktadır. Ünlü deyişi "Homo homini lupus est"(insan insanın kurdudur) ile anarşinin, kaosun önüne geçmek için devlet Leviathan olup eli kolu her yere uzanmalıdır. Burada görüyoruz ki toplumların kötücül vasıflara (Platon'da toplumun geneli cahil olarak adlandırılırken Hobbes'da içgüdüsel olarak yıkıcı resmedilir.) sahip oldukları farz edilmektedir.


Ana fikir olarak halk için halksız yönetim ilkesinin benimsendiği aydın despotizmde kitlelerin tamamına seçim hakkı tanındığında çoğunluğun neyin kendi yararına olduğunu öngöremeyeceğini ve duygularıyla hareket edecekleri düşüncesi yatar.


Peki ama bu despotların halk yararını gözeteceği, mutlak güçten yozlaşmayacakları ne malum? Böylesine bir sistemde güç suistimallerinin önüne geçilebilir mi? Yarım yamalak işleyen demokrasilerde dahi her ne kadar çoğu zaman fiiliyatta uygulanmasa da bir anayasa olması, sesini duyurmaya çalışan bir muhalefet olması her an kafasına eserek yozlaşabilecek aydın despotizmden yeğ midir?


Şüphesiz bu durum aydın despotizmin en kırılgan noktası gibi duruyor fakat belki naif bir çaba olacak ama gelin bir bakalım, bu mutlak gücün sınırlanabilip sınırlanamayacağına.


İronik olarak ilk aklıma yine Platon'un filozof-kral modeli geliyor. Platon'un da Hobbes'un da mutlakiyetçi olmalarında yaşadıkları çağ etkili muhakkak. Platon döneminde Perikles'in mirasının yerinde yeller esiyor, tam da Atina'yı yıkan Peloponez Savaş'ı esnasında doğmuş, hocası Sokrates'in idamına tanıklık etmiş; Hobbes İngiliz İç Savaşı yıllarını yaşamış ve derinden etkilenmiş. Nasıl bugün demokratik rejimler altında otoriter hükümetlerden yaka silkip de demokrasiye mesafeli yaklaşılıyorsa aydın despotizm savunucularının haleti ruhiyelerinin de pek farklı olduğunu düşünmüyorum açıkçası.


Platon'da kendi sistemini güvence altına almak istemiş ve filozof-kral sisteminin yozlaşmasını önlemek için yöneticilerin mülksüz, ailelerinden uzak ve küçük yaştan itibaren erdemle eğitilerek iyiye yöneltilmiş kişiler olması gerektiğini düşünmüştür ama bunlar sınırlandırmalardan çok kişiyi yozlaşmaktan alıkoyacağı düşünülen birkaç şart koymakan öteye geçemiyor. Anayasal metin olsa desek günümüz demokrasilerinde bile uygulanmayabiliyorken böylesine bir rejimde simgesel olmaktan öteye geçemez herhalde.


Avcıoğlu'nunki gibi aydın-asker devleti olsa denge sağlanabilir belki. Özerk bilimsel kurullarıyla ordu olsa ve bu dengeden yargının bağımsız olabileceği bir sistem doğsa mümkünatını sorguladığımız düzene benzer bir şey çıkar belki, bir de plesibitli monarşi yapıp 5-10 sene de bir halk onayına sundun mu bir şeyler çıkabilir gibi geliyor gelmesine ama zaten halka güvenmediğimiz için aydın despotizm getirmedik mi, halkın kendisini soyan ama göz boyayan bir lideri yeniden seçmeyeceği ne malum? Aydınlar kurulu yeni bir lider seçer desek aralarında rant ilişkisi doğmayacağı nereden bileceğiz? Ne olursa olsun kulağa fazla naif geliyorlar değil mi? Zaten aydın despotizm sınırlama olmadığı için, hızla reform sürecine gireceği vaadinde olduğu için doğası gereği sınırlamadan muaf ve güvene dayalı yürüyor sadece.


Sonuç olarak bu işin kestirmesi, kolay yolu vb yok maalesef. En güvenceli ve işler sistem, demokrasi bilinci aşılanmış eğitimli bireylerden oluşan

aktif bir sivil toplum yaratmak, devlet kurumlarının bürokrat seçiminde partisizlere seçim hakkı tanıyarak özerkliklerini garanti almak ve demokratik sistemde gerekli düzenlemeleri yaparak (seçim barajını kaldırıp milli bakiye sistemine geçmek vb) koalisyon hükümetlerini kaçınılmaz kılmaktan geçiyor.

Yorumlar


bottom of page