DEVLET ''BABA'' MIDIR?
- Erhan Gürel
- 20 Ağu
- 2 dakikada okunur
Kimi için ümit kapısı, kimi için çıkar kapısı, kimine göreyse görünmeyen bir sahip. Devlet dediğimiz şey herkesin zihninde başka bir şekle bürünür. Bazı yerlerde “görünmez el” gibi, mutlak itaat edilmesi gereken kutsal bir güçtür.

Bazı yerlerdeyse “aman benden uzak olsun, yeter ki bana bulaşmasın” denilen bir hayalet… Peki, hangisi doğru? Devlet gerçekten her işi yapmalı mı, yoksa sadece toplumun üstünde duran bir çatı gibi mi olmalı? Bu sorunun cevabı dönemden döneme değişse de, insanlar hâlâ aynı sorunun peşinde: “Devlet nedir? Devlet kimdir? Devlet baba mıdır?”
Devletin “doğum tarihi”ni bulmaya kalksak, muhtemelen Hz. Adem’den sonrasına gideriz ama M.Ö. 5594’ten öncesine gitmemek lazım. Başlangıçta devlet, bugünkü gibi devasa, bürokrasi dolu bir “Leviathan” olsun diye kurulmadı. Daha çok, bireycilikten çıkıp topluluk halinde yaşamayı becermek içindi. İnsanlar ne oldu da “ben” demeyi bırakıp “biz” demeye başladı, işte o sorunun cevabı Neolitik Çağ’a ışık tutacak kadar önemli.
Yüzyıllar geçti, imparatorluklar yükseldi, altın çağlarını yaşadı, sonra sahneden çekilip yerlerini ulus devletlere bıraktı. Devletin şekli değiştikçe, insanların kafasındaki “devlet” imgesi de değişti. Sahi, devlet benim bütün ihtiyaçlarımı karşılamalı mı? Yoksa bu, onun gücünü abartmak mı olur?
Bazılarına göre devlet, anne-babadan bile önce gelir. Evde babanın sözünden çıkmamak neyse, devlete karşı da aynısı geçerli olmalıdır. Bu düşünce öyle derinlere işlemiş ki, devletin eleştirilmesini, hatalarının düzeltilmesini bile engeller hale gelmiş. Hep aynı ikilem: “İnsan mı devlet içindir, devlet mi insan için?”
Oysa insanoğlu devleti, vatandaşına hizmet etsin diye icat etti. Ama bakıyoruz ki, vatandaş devlete hizmet etmekle kalmıyor; bir de onu “baba” yerine koyuyor, kutsuyor ve varlığını onun varlığına feda ediyor. Devlet hayatımızda o kadar merkezi ki, ne yapılacaksa ondan bekliyoruz. Siyasetçiler için de bundan güzel koz mu olur? İş ver, aş ver, hazır paket sun… Mücadele eden değil, hazır alan toplum oluşsun. Tam “babasının elinden tutmadan adım atmayan çocuk” sendromu.
İşin kötüsü, zamanla her memur, bürokrat, yönetici “devletin ta kendisi” sanılıyor. Onları eleştirmek, sanki bizzat devlete laf etmekmiş gibi algılanıyor. Oysa gücü eline alan, devleti de kendi gücüne eklemleyip kullanıyor.
Unutmayalım ki devlet, aslında bir araçtır; amaç değil. Onu eleştiriden muaf tutmak, vatandaşın özgürlüğünü baskılayan bir sisteme dönüşmesine yol açar. Tarih, yükselen ve çöken devletlerle doludur; değişmeyen tek şey, onun halkına hizmet etmek için var olmasıdır. Bizim görevimiz, onu kutsamak değil, doğru yolda tutmaktır. Eleştirel akıl ve sorumlu vatandaşlık olmadan, “devlet baba” bir gün “devlet üvey baba”ya dönüşebilir ve devlet her zaman 18 yaşındadır aman dikkat.
Yorumlar