TÜRKİYE'DE SİYASAL KUTUPLAŞMA TEHLİKE YARATIR MI ?
- Mustafa Gökoğlan
- 1 Nis
- 2 dakikada okunur
Türkiye'de kutuplaşma, son yıllarda belirgin bir şekilde artış göstermektedir. Özellikle kamuoyu önünde yapılan tartışmaların seviyesinde bir nebze ilerleme olduğu gözlenmektedir.

Bu durum, kapsayıcı ve demokratik tartışma beklentilerinin artmasına neden olmakta. Şu anda güncel konular, toplum içerisinde yoğun şekilde tartışmalara da neden olmaktadır. Bu durum, farklı bakış açılarının ifade edilmesine olanak sağlarken, aynı zamanda gündemin etkisiyle çeşitli tartışma ortamları yaratmaktadır.
Genel bakış açışıyla bakarsak;
Türkiye’de siyasal tartışmalarda kullanılan dil, taraflar arasında bir uzlaşma alanı yaratmaktan çok, karşıt görüşleri marjinalize eden bir yapıdadır. Örneğin, muhalefetin “vandalizm” ile ilişkilendirilmesi, iktidar karşıtı eylemlerin “dış güçler” ve “işbirlikçilik” ile açıklanması, toplumsal birliği zedeleyebilecek unsurlar olarak değerlendirilebilir. Bu tür söylemler, siyasal grupların kendi seçmen kitlelerini konsolide etmelerine hizmet etse de, uzun vadede toplumsal ayrışmayı derinleştirme riskini taşır.
Özellikle Saraçhane olayları bağlamında yapılan açıklamalar, muhalif grupların “yasa dışı” ve “provokatör” olarak tanımlanmasıyla dikkat çekmektedir. Siyasal arenada böyle bir söylem, karşıt görüşleri ötekileştirmekte ve demokratik haklar çerçevesinde değerlendirilebilecek protestoların kriminalize edilmesine neden olmaktadır. Öte yandan, bu durum muhalefetin kendisini meşrulaştırma stratejileri açısından da yeni söylemler üretmesine yol açmakta.
Siyasal Söylemin Demokrasi ve Hukuk Üzerindeki Etkilerilerine bakarsak;
Siyasal retorikte kullanılan dilin sertleşmesi, hukukun tarafsızlığına yönelik algıları da şekillendirmektedir. Devletin temel unsurları olan hukuk, güvenlik ve siyasal düzenin belirli bir grubun lehine işlemesi gerektiği düşüncesi, demokratik sistemin temel ilkeleriyle çelişebilir. Siyasal iktidar tarafından muhalif kesimlerin dış güçlerle işbirliği içinde olduğu veya anti-demokratik unsurları desteklediği yönündeki söylemler, toplumda adalet sistemine yönelik güveni zayıflatabilir.
Özellikle Türkiye’nin siyasal tarihinde sıkça karşılaşılan “iç ve dış düşman” söylemi, mevcut iktidarın meşruiyetini pekiştirmek için kullanılmaktadır. Ancak, bu tür söylemler, muhalif görüşlerin ifade özgürlüğünü kısıtlayan bir atmosfer yaratma potansiyeline sahiptir. Siyasal iktidarın kendi destekçilerini bir arada tutma stratejisi olarak kullanılan bu dil, toplumsal diyalog kanallarının kapanmasına ve kutuplaşmanın derinleşmesine neden olabilir.
SODEV ve KONDA’nın Türkiye'de Araştırma yaptığı bazı konulara değinsek bu tür çarpıtıcı Analiz ve sonuçlar çıktığını görebiliriz.
Toplumsal kutuplaşmanın ana nedeni Siyasiler
Araştırmaya katılanların yüzde 19,6’sı, toplumdaki kutuplaşmanın en büyük nedeni olarak siyasilerin söylem ve davranışlarını işaret ediyor.
MHP’nin seçmenleri, AK Parti’nin kutuplaştırmayı artırdığına inanıyor.
AK Parti’nin kutuplaşmaya etkisi, oy tercihi dağılımına göre incelendiğinde çarpıcı bir veri gün yüzüne çıkıyor. AK Parti’nin ittifak ortağı MHP’nin seçmenlerinin yüzde 52,6’sı;
AK Parti’nin kutuplaştırmayı artırdığına inanıyor.
Çoğunluk kutuplaşmanın sebebi olarak DEM Parti’yi görüyor
Sonuçlara göre kutuplaşmanın asıl mağduru olan DEM Parti, çoğunluk tarafından kutuplaşmayı en fazla artıran parti olarak görülüyor. Mağdur parti olarak dış kesiminin keskin tavır alması Ana faktör olarak söyleyebiliriz.
Son günlerde bu kutuplaştırıcı tavırlar Türkiye için temennim tehlike yaratmaz.
Kaynak: KONDA – SODEV Araştırma Merkezi
Yorumlar