top of page

TÜRKİYE'DE DOLARİZASYON SORUNU

Dolarizasyon, bir ülkenin yerel para birimi yerine yabancı para birimlerini özellikle dolar, euro veya benzeri güçlü rezerv paraları ekonomik işlemlerde yaygın şekilde kullanmasıdır.

ree

Bu durum, birey ve kurumların işlemlerini döviz cinsinden yapmaları ya da ürün ve hizmet fiyatlarını yabancı para birimine endekslemeleri şeklinde kendini gösterir.


Dolarizasyonun temel nedeni, yerel para birimine duyulan güvenin azalmasıdır. Özellikle yüksek enflasyon, ekonomik istikrarsızlık, siyasi belirsizlik ve merkez bankasına olan güvenin zayıflaması gibi durumlar, bireyleri ve şirketleri dövize yönelmeye zorlar. Yabancı para, bu koşullarda bir değer koruma aracı olarak görülür.


Türkiye ekonomisi: Türkiye ekonomisi, Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte, Osmanlı Devleti’nden kalan birçok borçla, sanayileşmesini tamamlayamamış, tarıma dayalı ve girişimci eksikliği hissedilen bir yapıdaydı. Cumhuriyet’in ilk yıllarında özel sektöre öncelik verilmiş ve liberal bir ekonomi anlayışı benimsenmiştir. 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı Türkiye’yi de etkilemiş; serbest piyasa yaklaşımı terk edilerek devletçilik politikası benimsenmiştir.


İlerleyen yıllarda liberal açılım sürecine girilmişse de, ABD’den alınan yardımlar ve Marshall Planı çerçevesindeki desteklerle tarımda makineleşme sağlanmıştır. Ancak dış ticaret açığı ve döviz krizleri, bu dönemin kırılgan yapısını ortaya koymuştur. 1960 darbesi sonrası ekonomi planlı bir yapıya kavuşmuş, Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) kurulmuş ve beş yıllık kalkınma planları hazırlanmıştır. Türkiye bu süreçte ithal ikameci sanayileşme modelini benimsemiştir.


Ancak 1970’lerin sonunda yaşanan petrol krizleri, siyasi istikrarsızlık ve dış borç artışı, ekonomide yeni bir kriz ortamı yaratmıştır. 24 Ocak 1980 kararlarıyla, ihracata dayalı büyümeyi hedefleyen serbest piyasa reformlarına yönelinmiştir. Ancak siyasi istikrarsızlıklar, yüksek enflasyon, kamu açıkları ve yetersiz yapısal reformlarla geçen bu süreç, 2001 yılında ciddi bir bankacılık ve finans krizine yol açmıştır.


2001 krizi sonrası yapılan yapısal reformlar, IMF desteği ve Merkez Bankası’nın bağımsızlığıyla ekonomik istikrar yeniden sağlanmıştır. Bu dönemde büyüme hızlanmış, enflasyon düşmüş ve Türkiye’ye yabancı sermaye girişleri artmıştır. Bankacılık sektörü güçlenmiş, ihracat desteklenmiştir.


2013’ten sonra ise Türkiye ekonomisinde dış finansman kaynaklarının azalması, jeopolitik riskler ve iç politik gerilimlerle birlikte kırılganlıklar artmıştır. 2018 yılında yaşanan kur kriziyle TL ciddi değer kaybı yaşamış, enflasyon yeniden yükselmiştir. Merkez Bankası’nın bağımsızlığı tartışma konusu olmuş, faiz politikalarında sık değişiklikler yaşanmıştır. Kur Korumalı Mevduat (KKM) gibi uygulamalarla döviz talebi kontrol edilmeye çalışılmıştır. Uygulanan politikalar düşük faiz ve ihracat odaklı bir yaklaşımı benimsemiş, ancak yüksek enflasyon ve dolarizasyon gibi yeni sorunları da beraberinde getirmiştir.


Sonuç olarak, Türkiye Cumhuriyeti ve Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinden bu yana yaşanan birçok ekonomik kriz ve bu krizleri tetikleyen siyasi istikrarsızlıklar nedeniyle, ekonomiye yönelik yapısal bir güvensizlik hali mevcuttur. Doğal olarak, bu güvensizlik neticesinde, insanlar belirsizlik dönemlerinde yatırımlarının ve birikimlerinin değerini korumak amacıyla dolar, euro gibi güvenilir yabancı paralara yönelmektedir.

Yorumlar


bottom of page