top of page

TERÖRSÜZ TÜRKİYE SÜRECİ DEVAM EDİYOR

Son günlerde Türkiye’nin istikrarı için çok önemli gelişmeler oluyor. Türkiye’nin yaklaşık yarım asırdır süregelen silahlı çatışma ve güvenlik sorunlarının merkezinde yer alan pkk’nın 12. Olağan Kongresi sonrası Mayıs 2025’te örgütsel varlığını feshettiğini ve silahlı mücadeleye son verdiğini ilan etti.

Bu yalnızca askeri-stratejik bir kırılma değil, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kimliğine, siyasal dokusuna ve toplumsal birlik tahayyülüne ilişkin yeni  bir dönüşümün habercisi oldu. Karar, örgüte yakınlığıyla bilinen ANF aracılığıyla kamuoyuna duyurulmuş ve bu yönelim, doğrudan Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat 2025 tarihli değerlendirme metnine dayandırılmıştı. Cumhurbaşkanlığı çevrelerinden yapılan resmi değerlendirmede “Terörsüz Türkiye bir sonuç değil, yeni bir başlangıçtır” vurgusu ise dikkat çekicidir. Bu beyan, Türkiye’nin yalnızca bir güvenlik sorununun sona erişini değil, aynı zamanda modernleşme, vatandaşlık, anayasal reform ve ulusal kimlik alanlarında yeni bir inşa sürecine girdiğini ilan etmektedir.  “Terörsüz Türkiye” vizyonunun ideolojik, tarihsel ve siyasal bağlamda ne tür imkânlar ve riskler taşıdığını analiz etmektedir.


Terörsüz Türkiye” vizyonu, yalnızca bir güvenlik krizinin çözümünün ötesinde; kimlik, yurttaşlık, anayasa ve demokrasi alanlarında radikal bir dönüşüm potansiyeli taşımaktadır. Bu potansiyelin gerçekleşmesi, yüksek tonlu söylemlerin ne ölçüde kurumsal reformlara ve toplumsal uzlaşıya dönüştürülebileceğine bağlıdır. Eğer süreç merkeziyetçi ve tekçi bir milli birlik anlatısıyla sınırlandırılırsa, tarihsel fırsat kaçırılabilir. Ancak katılımcı demokrasi, çoğulcu vatandaşlık ve kapsayıcı hukuk sistemine dayalı bir reform süreci izlenirse, Türkiye Cumhuriyeti ikinci yüzyılına daha güçlü ve barışçıl bir temelde adım atabilir. 


PKK’nın 47 yıl sonra kendini feshederek silahları teslim edeceğini ilan etmesi, hem Türkiye’nin iç güvenlik sorunlarını hem de bölgesel demokratikleşme süreci açısından kritik bir dönemeçtir. Öncelikle, PKK’nın faal olduğu coğrafyalarda “silah hesabı” ve “silah korkusu” ortadan kalkacak; bu durum Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi(DEM) siyasetine hem meşruiyet hem de örgütsel özgürlük kazandıracaktır. Ancak DEM’in etnik temelden sıyrılarak, sol bir alternatif olarak konumlanabilmesi, uzun erimli bir dönüşüm sürecini gerektirecektir. 


Silahsız siyasette de kendi etki alanını koruma gayreti güdecektir. Türkiye’nin, söz konusu süreci Kürt yurttaşlarını ülke kaderine tam katılımı yönünde bir fırsata dönüştürebilmesi, bölgesel demokrasinin güçlenmesine önemli katkı sunacaktır. Öte yandan, terörün acı mirası—binlerce şehit ve gazi—toplumsal uzlaşı ve barış ruhunun inşasını zorlaştıran ağır bir yük olarak durmaktadır. 


Son olarak, küresel güç dengelerinin “emperyalist” manipülasyonları, bölgeyi kan gölüne çevirebilecek potansiyele sahiptir. Türkiye, PKK tehdidini bertaraf ederek yeni bir iç huzur yakalasa da, dış destekli aktörler barış ortamını bozmak isteyecektir. Bu noktada, askerî ve siyasal alanda kazanılan güç, ancak toplumsal birlik ve kapsayıcı devlet desteğiyle anlamlı hale gelebilir. İktidarın bu sorumluluğu omuzlaması ve toplumun tüm kesimlerini kapsayan demokratik adımları hızlandırması, Türkiye’nin hem iç hem de dış siyasette istikrarını pekiştirecektir. 


Comments


bottom of page