PEKİ YA SUÇLAMALAR DOĞRUYSA?
- Ali Yağız Baltacı
- 20 Mar
- 2 dakikada okunur
Siyaset son dönemde çok sıcak ve bir hayli fazla tarihe olaya bizi şahit kılıyor. İBB Başkanı İmamoğlu’nun yolsuzluk ve sahte diploma iddiasıyla içeri alınması toplumsal muhalefette bir infihal yarattı, peki bu aslında neyi anlatıyor diye irdelemek istedim.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 6 Aralık 1997'de Siirt meydanında bir şiir okudu.
ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, Erdoğan'ın konuşmasının yer aldığı görüntüleri inceledikten sonra, Refah Partisi'nin kapatılması istemiyle açılan davayı görüşen Anayasa Mahkemesi Başkanlığına iletti.
Bir yıldan üç yıla kadar hapis istemiyle dava açılan Erdoğan yargılama sonunda 4 ay 10 günlük bir hapis cezası çekmek zorunda kaldı.
O günlerde Erdoğan'ın yargılanmasına ilişkin şu yorumlar sıklıkla yapılıyordu:
“Şiir okuduğu için tutuklanmadı. Halkı din, inanç ve mezhep farkı gözeterek kin ve nefrete teşvik ettiği için tutuklandı. ‘Minareler süngümüz, kubbeler miğfer, Camiler kışlamız, müminler asker’ ifadeleri bir şiir dizeleri olarak değil dindar insanları isyana teşvik olarak görülebilir. Savcının iddianamesini çok dikkatli okumadan siyasi tutuklama olduğunu söyleyemeyiz”
Öyle bir iki kişi değil. O günlerde medyayı yönlendiren ve ana akım olarak nitelendirebileceğimiz yorumlar hep bu şekildeydi.
"Tayyip Erdoğan genç ve yıldızı parlayan bir siyasetçi. Bu yargılama da onu yasaklı hale getirmek için düzenlenmiş siyasi bir soruşturma. Kimse şiir okuduğu için özgürlüğünden yoksun bırakılmamalı"
Aklı başında insanların yaptıkları bu itidalli yorumlar hep şu kalıp ifadelerle itiraz buldu:
"Mesele şiir değil"
"İddianameyi bütünüyle okumak lazım"
"Halkı dini duyguları üstünden kışkırtıyor"
"Kimse düz şiir okuduğu için tutuklanmaz burada mesele daha derin"
Bugün de Ekrem İmamoğlu ve çok sayıda kişiye yönelik gözaltı kararlarına ilişkin iktidara yakın isimlerin benzer bir tutum aldıklarını görüyoruz.
“durun bakalım kanıtları, suçlamaları bir anlayalım belki suçlamalar siyasi kumpasla ilgili değildir” yazanlar 27 sene önceki söylemin benzerine yaslanıyorlar.
İkinci olarak şu da önemli:
“Efendim İBB’de yolsuzluklar, akçeli işler, usulsüzlükler olmuş olamaz mı? Yargının hamle yapması neden anormal görülüyor?”
Olabilir elbette ama kimse kimseyi aptal yerine koymasın.
İlaveten şunu da çok net görmek gerekir:
Bürokraside yolsuzluk peşinde koşulacaksa bunların çok da derin ve ciddi şekilde iktidar kanadında yaşandığını bilmeyen bir Allah'ın kulu kaldı mı?
Burada muhalefete yönelik bir tasfiye operasyonu göremeyenin (şayet iyi niyetliyse) siyaset okumasında çok büyük bir problem vardır.
Ekrem İmamoğlu en nefret ettiğiniz siyasetçi, CHP de en nefret ettiğiniz Parti olabilir.
Ancak ne kendinizi ne de etrafınızdakileri kandırın.
Gelelim iddialara:
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Türkiye'nin en büyük bütçelerinden birisine sahip.
Öyle ki bir belediye olmasına rağmen birçok bakanlıktan daha büyük finansal kaynakları yönetiyor.
Böylesine devasa bir finansal gücün yönetiminde yolsuzlukların ve usulsüzlüklerin tespit edilememesi bana pek ütopik gelmiyor.
Dolayısıyla hazırlanan iddianamelerde bahsi geçen "suçların" topyekun gerçek dışı olmaması kimse için bir şaşkınlık vesilesi olmayacaktır.
Bu durum da süreci siyasi amaçlardan ve Ekrem İmamoğlu'nun iktidarın hedefinde olduğu gerçeğinden soyutlayamaz.
Yorumlar