top of page

LOZAN'A VURMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ

“İsmet, bana her şeyden çok bir müzik kutusunu hatırlatıyorsun. bizi iyice bıktırıncaya kadar her gün aynı eski şarkıyı çalıyorsun: 'egemenlik, egemenlik, egemenlik.”

Lord Curzon, Lozan Konferansı, 1923

İngiliz Baş Delegesi Lord Curzon'un bu ifadeleri kullandığı dakilarda İsmet Paşa ecel terleri döküyordu.


O an neler yaşandığını da tartışmaları takip eden ABD'li büyükelçi Büyükelçi Joseph Grew'in anılarından okuyoruz.


"İsmet Paşa'ya ecel terleri döktürüyorlardı. Gözlerinin altında derin halkalar belirmiş. Saçları dimdik olmuş. Tüm gücü tükenmişti. Bütün saldırılara rağmen ayakta durmaya ve karşı koymaya devam ediyordu. Ancak geldiği güne göre 10 sene yaşlanmış gözüküyordu."


Lozan Antlaşması'nda İsmet İnönü liderliğinde Türkiye Büyük Millet Meclisi heyeti işte böyle bir sinir savaşının içinden çıkıp bu antlaşmaya imza attılar.


İlk aşaması başarısızlıkla sonuçlanan, ikinci etapta ise 143 maddede uzlaşılan Lozan'ın sonucunda ne oldu?


Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkıntıları arasında; Küçük Asya ve Doğu Trakya arazisinde yeni bir bağımsız devlet olarak tüm dünyada tanındı.


En büyük mesele olan Kapitülasyonlar kaldırıldı.


Sevr Antlaşması'nın geçersizliği kabul ve tescil edildi.


Batı Trakya Yunanistan'da kaldı.


Gökçeada ve Bozcaada ise Türkiye'ye bırakıldı.


Musul ve Boğazlar Sorunu ertelendi.


Lozan kusursuz bir Antlaşma değildi ama sahada elde edilen zafer çok büyük oranda masada korundu.


Buna karşın Türkiye'de tartışmaların bitip tükenmek bilmediği konuların başında Lozan geliyor.


Özellikle Cumhuriyet kurucularına ve Cumhuriyet'in kuruluş esaslarına karşı itirazı olan kitlelerin ses yükselttiklerini görüyoruz.


Son dönemde ise PKK'nın fesih bildirisinde Lozan Antlaşması'na tepki göstermesi konuyu tekrar gündeme taşıdı.


Ancak burada PKK'nın yaklaşımı hatalı bir noktadan okunuyor.


Bunlar hep literatüre hakim olmamaktan kaynaklanıyor.


“Lozan’ı yırtıp Sevr’i istiyorlar” bakışı çok yanlış çünkü Kürtler için Sevr de çok problemli bir antlaşma.


Neden mi?


Çünkü Sevr’de 1915 olaylarında Doğu Anadolu’yu terk eden Ermenilerin geri döndürülmesi ve bölgede Ermeni devleti kurulması gibi maddeler var.


Bu durum da en çok bölgedeki Kürt aşiretlerini endişelendirmişti zira Ermenilerin terk ettikleri topraklara en çok onlar yerleşti.


Nitekim, Mustafa Kemal Paşa, Erzurum kongresinde Kürtleri biraz buradan yakalıyor.


“Anadolu parçalanırsa bunun sonucu sizin için de iyi olmaz” diyor.


PKK, Sevr’i de Lozan’ı da kendileri açısından problemli buluyor.


Lozan’a kızmalarının sebebi aslında çok basit.


“Neden ülkeyi kurarken Türkler ve Kürtler birlikte savaşıp kurdu” şeklinde bir tutum almadınız?  “neden tek uluslu devlet kurdunuz bizi yok saydınız?” diye eleştiriyorlar. Konunun özü bu.


Gelelim 1921 Anayasası ile 1924 Anayasası arasındaki temel farka.


1921 Anayasası saltanatın ve halifeliğin tasfiyesini içermiyordu.


Dolayısıyla orada çatı kimlik hala Osmanlı Sarayı idi.


1924’te ise yeni bir çatı kimlik zaruriyeti vardı.


Cumhuriyet kurucularının önlerinde iki seçenek vardı.


1-) Yeni devletin ismini “Anadolu ve Doğu Trakya Cumhuriyeti” koymak.

Rumları göndermemek hatta 1915’te giden Ermenileri geri çağırmak. Türkler, Kürtler, Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, Araplar, Çerkesler ile çok yapılı, çok dilli coğrafya temelli bir devlet kurmak. Hepimiz “Anadolulu ve Trakyalıyız” şeklinde bir kültürel milliyetçilik inşa etmek.


2-) İttihatçı kültürü kemalizm ile ivmelendirerek Ulus Devlet inşa etmek.

“Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir” demek.


İkinci seçenek tercih edildi.


Tercih edilmek zorunda kalındı.


Birinci seçenek tercih edilseydi de emin olun barış içinde yaşayan güllük gülistanlık bir ülke olmazdık.


O zaman da etnik savaş çıkarırlardı.


1921 Anayasası şöyle iyidir böyle hoştur denmesinin tek sebebi o zaman ulusal bir paradigma geliştirilmesinin mümkün olmaması.


Türkiye'nin Lozan'da elde edilemeyen iki bölge üstünde ciddi hak iddiaları oldu.


Hatay ve Musul.


Hatay konusundaki tutumu emperyalist bir tutum değil.


İskenderun Sancağı zaten Türkçe konuşulan özerk bir bölgeydi.


Fransa’nın Suriye’yi terk ederken bu bölgeyi Suriye Araplarına değil Türkiye’ye bırakması akılcı bir diplomatik sürecin sonucudur.


Kolay da olmamıştır.


Atatürk, Hatay için resmen ömrünü kısalttı.


Lakin burada Atatürk’ün toprak büyütme merakı yok Türkiye’nin hukuki olarak haklı gerekçelerinin olduğu bir bölgeyi topraklarına katması var.


Fransa, Suriye’yi terk etmeseydi Türkiye’nin böyle bir hak iddiası olmazdı.


Fransa, Suriye’ye bağımsızlık verince, İskenderun Sancağı da bağımsızlığını ilan etti ve Türkiye’ye iltihak etti.


Gelelim Musul’a.


Misaki Milli toprağı olan Musul, Lozan’da çözüme kavuşmayan bir konuydu. Türkiye de bu bölge için hamle yapmak istedi ama Doğu’daki isyanların artması bu doğrultuda enerji harcamamızı engelledi. Başaramadık yani.


Bu iki örnek dışında Atatürk’ün hiçbir zaman başka ülkelerin toprakları üstünde bir hak iddiası olmamıştır.


Kendisi gerçekçi bir insandı. Zaferin ve barışın kıymetini bilirdi. Aksi olsa Eylül 1922’de Orduları durdurup Mudanya’da masaya oturmaz; Batı Trakya’ya yürürdü.


Türkiye’nin yeni topraklara ihtiyacı yok.


Yeterince büyük bir ülke.


Türkiye’nin mevcut topraklarında yaşayan insanları “insan gibi” yaşatmaya ihtiyacı var.

Comments


bottom of page