top of page

LATİN AMERİKA'DA SOLUN DÖNÜŞÜ

Latin Amerika'da solun 2000'lerin başında olduğu gibi tekrardan birçok ülkede iktidara gelmesi ''yeni bir pink tide dalgası mı geliyor?'' sorularını beraberinde getiriyor.

Pembe Dalga'nın önünde duran Latin Amerika liderleri
Pembe Dalga'nın önünde duran Latin Amerika liderleri

1-) Pink Tide Nedir, Neden Bugün Gündemde?

Pink Tide terimi 2000'lerin başlarında batı medyası tarafından "Kırmızı" (komünizm/sosyalizm) ile "Beyaz" (muhafazakarlık/liberalizm) arasında bir ton olarak sol hareketlerin radikal tek renk değil de sosyal devlet ve liberalizmi sentezleyen siyaset anlayışına binaen kullanıldı. 2001 ekonomik krizinden doğrudan etkilenen Latin Amerika ülkelerinde (özellikle Arjantin krizin merkeziydi) ABD ve neoliberalizm karşıtı söylemlerle, yoksullukla mücadele vaadeden politikalarıyla birçok Latin Amerika ülkesinde iktidara geldiler. (Brazilya-Lula, Venezuela-Chavez vb)


Bu liderler neoliberal politikaların ve küreselleşmenin sosyal tahribatlarına karşı alternatif sundular. Sosyal yardımlar, kamu yatırımları, neoliberal politikaların aksine özel sektörün kamulaştırılması, Latin Amerika bazında işbirliklerinin artırılması (UNASUR-2008, ALBA-2004 vb) bu dönemin belirgin özellikleriydi.


Ancak sol hükümetlerin yapısal reformları gerçekleştirememesi, 2010'lardan itibaren petrol, tarım ürünleri ve maden fiyatlarının düşüşünün bütçe açığını artırması, bazı latin ülkelerindeki yolsuzluk ve otoriterleşme eğilimlerinin iktidarların meşruiyetini azaltması vb gibi nedenlerden ötürü latin seçmenler sağcı hükümetleri iktidara taşıdı.

(Macri-Arjantin, 2015), (Piñera -Şili, 2018), (Bolsonaro-Brezilya, 2019).


Ancak 2020'lerin başından itibaren politik arenada sol cenahta 2000'lerin başındakine benzer bir yükseliş baş gösterdi. Bu yazımda da yeni dönemin gerçekten ikinci bir ''Pink Tide'' olarak adlandırılıp adlandırılamayacağı üzerine düşüncelerimi paylaşacağım.


2-) Yeni Bir Pink Tide Mı?

2022 senesinde 3 büyük Latin Amerika ülkesinde iktidar tekrardan sağdan sola geçti (Brezilya, Şili, Kolombiya). Lula, geçmiş yolsuzluk iddialarına rağmen 11 yıl sonra üçüncü kez başkan seçilerek iktidarı Bolsonaro'dan devraldı. Kolombiya'da Gustavo Petro, ülkesinin ilk solcu devlet başkanı oldu. Şili'de genç ve reformcu bir sol figür olan Gabriel Boric iktidara geldi. Kanaatimce bu yükselişi yeni bir Pink Tide dalgası olarak okumak mümkün lakin gerek konjoktürel gerekse de bu ülkelerin iç dinamiklerinden ötürü zayıf noktalarını ve olası riskleri içlerinde barındırıyorlar.


Olumlu yanlarından bahsedecek olursak bu liderleri 20 sene önceki solcu siyasetçilerden ayıran olumlu nokta, radikal sol politika üretmektense sosyal demokratlar gibi sistemin içinde daha kurumsal, pragmatik bir çizgi izlemeleri. Örneğin kamulaştırmaktansa özel sektörle işbirliği yapıyorlar, ABD ile ilişkilerde daha yapıcılar ve belki de en önemlisi, karizmatik liderler olarak kendilerini pazarlamaktan çok politikalarını halka anlatmaya gayret ediyorlar, daha kurumsalcılar. (en azından şimdilik)


Olumsuz yanlarının başında dünyanın geri kalanı için de risklere gebe olan Trump'ın tekrar seçilmesi geliyor şüphesiz. Küresel durgunluk ve enflasyon halk tabanında özellikle sol sloganlarla iktidara gelen hükümetlerden daha yüksek beklentilere girilmesine sebep olabiliyor. Ayrıca halka yeterince inilememesi veya senatoda yeterli çoğunluğun sağlanamaması solcu hükümetlerin reform yapmasını engelliyor. Örneğin Şili'de askeri diktatörlük döneminden kalma anayasanın yerini almak üzere hazırlanan yeni anayasa tasarısı, seçmenlerce reddedildi, Kolombiya'daysa Petro’nun reformları kongreden geçemedi.


3-) Latin Amerika'daki Küresel ve Bölgesel Dengeler Değişiyor Mu?

Soğuk Savaş'tan bu yana Latin Amerika, ABD'nin "arka bahçesi" olarak görülürdü. Ancak 2000'lerden itibaren sol hükümetlerin yükselişiyle ABD ile yakın ilişkilerinde bir kopuş yaşandı. Latin Amerika ülkeleri daha bağımsız dış politikalar gütmeye başladı. Bu süreçte Çin etkisi katlanarak arttı. Çin'in Latin Amerika'daki toplam birikimli yatırımları 2000'den günümüze 150 milyar $'ı aştı. Bu meblağ özellikle altyapı ve teknoloji alanına yönelik yatırımlardan oluşuyor ve son yıllarda etki bakımından ABD ile yarışıyor. Kısacası ABD'nin nüfuzunda açık bir gerileme olduğunu söylemek mümkün.


Bölgesel dengelerdeyse ilk olarak zayıflayan örgütler göze çarpıyor. UNASUR ve ALBA gibi örgütler etkisi kadar etkili değil, bunların yerine 2-3 ülke arasında kurulan Prosur ve Pasifik İttifakı gibi örgütler bölgenin genelinde etki sahibi değil.


Rusya silah satışı ve askeri konularda etkin olmaya çalışırken AB ise Mercosur ile ticari müzakereleri yürütüyor ancak ABD ve Çin'le yarışacak kadar faal değiller.


Bugünün politikasında çok kutuplu bir Latin Amerika olduğunu söylemek mümkün. Hatta ekonomik bağımlılık şimdilik yavaşça ABD'den Çin'e kayıyor. Latin ülkeleri arasındaki anlaşmazlıklarsa bölgesel işbirliğini zayıflatıp ülke bazında politika üretilmesine neden oluyor.


4-) Pembe Dalga 2.0 Başarılı Olabilir Mi?

Pembe Dalga 2.0'ın şimdilik küresel siyasette başarılı bir denge politikası güttüğünü söylemek mümkün fakat iç siyasetlerinde her ne kadar radikal tavırlardan kaçınıp kapsayıcı görünseler de henüz reform gerçekleştirebilmiş değiller. Yolsuzluk Latin Amerika'nın kanayan yarası, eğer yolsuzluğu temizleyip öncülleri gibi otoriterleşmezlerse önleri açık gibi görünüyor fakat kırılgan ekonomileri olası bir ekonomik krizde hükümetlerini devirebilir. Ayriyeten ABD-Çin arasındaki rekabette dengeyi koruyup gerçekçi bir dış politika üretebilmeleri de hayati önem taşıyor. Şayet mevcut tavırlarını koruyup başarılı reformlar gerçekleştirir ve 20 sene önceki dalganın düştüğü yanlışlara düşmezse daha uzun ömürlü olmasını bekleyebiliriz.

Yorumlar


bottom of page