top of page

KORKU VE ŞİDDETİN PSİKOLOJİSİ: TERÖRİZM

Terör kelimesi, kökeni Latince “terrere” olan ve korkutmak, sindirmek anlamlarına gelen bir kavramdır. Günümüzde terörizm, bir tehdit ortamı yaratarak masum bireylere yönelik öldürme ve şiddet eylemleri olarak tanımlanır.

ree

Bu eylemler, toplumda korku yaratmayı ve bireylerin özgürlükleri ile güvenliğini tehdit etmeyi hedefler. Terörizm, hiçbir koşulda kabul edilemez, meşru görülemez ve ağır bir suçtur.


Terörün ortaya çıkmasında birçok faktör etkili olabilir ve bunlar toplumdan topluma değişir. Tarihsel geçmiş, hükümet politikaları, hukuka güvenin azalması, bazı ülkelerin uluslararası boyutta terör gruplarını desteklemesi veya bir kültürün diğer kültürlerden aşağı görülmesi, terör örgütlerinin zeminini hazırlayabilir. Ancak bu nedenler, eylemleri asla haklı göstermez; sadece süreci anlamamıza yardımcı olur.


Terörün oluşumu, örgütlerin kurulması ve bireylerin katılımı bağlamında iki düzeyde ele alınabilir. Makro düzeyde, sosyal psikoloji perspektifinden, toplum ve örgüt odaklı nedenler öne çıkarken; mikro düzeyde bireylerin örgüte katılma gerekçeleri incelenir.


Makro düzeyden başlamak gerekirse, 5 farklı başlık terör örgütünün kurulmasında etkili olmaktadır. Bahsi geçen başlıklardan ilki ideolojik nedenlerdir. Burada, bir ideolojik görüşün yaygınlaştırılması hedeflenmektedir. İkinci başlık din temellidir ve farklı din veya mezheplerin çatışmasından kaynaklanmaktadır. Üçüncü olarak sosyoekonomik nedenler gelmektedir. Gelir eşitsizliği, adaletsizlik, demografik yapıdaki değişiklikler bu bağlamda etkili olmaktadır. Dördüncü sırada siyasi nedenler yer almaktadır. Oturmamış rejimler, liyakatsiz yönetim ve kayırmacı politikalar bu başlıktadır. Beşinci ve son başlık ise etnik kökendir. Toplumda bir etnik grubu diğer etnik gruplardan üstün kılma amacı gözetilmektedir.


Çeşitli nedenler doğrultusunda oluşan terör örgütleri, şiddet eylemlerini hem hedeflenen hem de rastgele kişiler üzerinde gerçekleştirir. Amaçları, medyada etki yaratmak, toplum üzerinde duygusal baskı oluşturmak ve güven duygusunu zedelemektir.


Mikro düzeyde ise “insanlar neden terörist olur?” sorusuna karşılık çeşitli yanıtlar öne sürülmektedir. Bunlardan en yaygın olanı teröristlerin sözgelimi delirmiş fanatikler olduğudur. Diğer yaygın inançlar arasında teröristlerin başkalarına zarar vermeye yönelik patolojik ilgi duydukları ve empati kurma yeteneklerinden yoksun oldukları yer almaktadır.

Bazı psikolog ve psikiyatristler, teröristlerin antisosyal, paranoid veya narsistik kişilik özelliklerine yatkın olabileceğini öne sürer.


1970’lerde teröristlerin çoğunun kişilik bozukluklarına sahip olduğu düşünülüyordu. Ancak Martha Crenshaw (1981), kişilik veya psikolojik bozuklukların teröristleri açıklamakta yetersiz olduğunu, çoğunun zihinsel olarak sağlıklı ve sıradan insanlar olduğunu belirtmiştir. Andrew Silke (2003) de bu görüşün bilimsel araştırmalarla desteklenmediğini ifade etmektedir. Güncel bulgular, teröristlerin büyük çoğunluğunun klinik anlamda psikopatolojik bozukluk taşımadığını göstermektedir. Bazı kişilik özellikleri radikalleşme sürecinde rol oynayabilir, bazı üyelerde psikolojik sorunlar görülebilir; ancak bunlar terörizmin temel nedeni değildir.


Teröristler, psikolojik olarak toplumdan belirgin şekilde farklı görünmese de bu durum terörizmin anormal bir faaliyet olduğu gerçeğini değiştirmez. Teröristler homojen bir grup değildir; eğitim, yaş, cinsiyet ve ekonomik düzey bakımından çeşitlilik gösterir. Dolayısıyla bir kişinin örgüte katılma nedeni başkasınınki aynı değildir; radikalleşme tek bir olguya indirgenemez. Yine de araştırmalar, bazı ortak etkenlerin öne çıktığını göstermektedir.


İlk olarak biyolojik faktörler incelendiğinde yaş ve cinsiyet öne çıkmaktadır. Silke’ye göre, terör örgütlerine katılan bireylerin çoğu 20’li yaşların başındaki gençlerdir ve cinsiyet açısından erkeklerin katılım oranı daha yüksektir. Genç erkekler teröristlerin çoğunu oluştursa da kadınların ve farklı yaş grubundaki bireylerin de terör örgütlerine üye oldukları bilinmektedir. Bu durum, biyolojik özelliklerin tek başına belirleyici olmadığını göstermektedir.


Bir birey, terör örgütüne katılmadan önce öncelikle örgütün hedeflerini destekleyen sosyal çevrelerle ilişkili olmalıdır. Terör örgütünü destekleyen çevrede yetişen birey, genç yaşta bu görüşleri öğrenerek ilerleyen süreçte örgüte dahil olabilmektedir. Ancak kişi, örgüte çeşitli konularda düşüncesel olarak bağlı olsa da şiddet eylemleri gerçekleştirme isteği duymayabilir.


Radikalleşme sürecinde intikam psikolojisi önemli bir motivasyon kaynağıdır. Bazı bireyler, geçmişte yaşadıklarına inandıkları adaletsizlikler veya travmalar nedeniyle öç alma duygusu geliştirebilirler. Bu durum, terör faaliyetlerini haklı kılmaz; yalnızca radikalleşme sürecinde psikolojik bir etken olarak rol oynar.


Terör örgütleri, dışarıdan katılan bireylere çeşitli teşvikler sunabilmektedir. Benzer ideolojiyi paylaşan topluluklar, üyelerini “özgürlük savaşçısı” gibi sıfatlarla tanımlayarak yanlış bir meşruiyet algısı oluşturmakta ve katılım kararını kolaylaştırmaktadır. Ancak bu durum, şiddet eylemlerinin insani, etik ve hukuki açıdan hiçbir şekilde kabul edilemez olduğu gerçeğini değiştirmez.


Tüm bireysel gerekçelerin yanı sıra, terör örgütleri bireyleri tehdit, baskı ve fiziksel ya da psikolojik şiddet kullanarak kendi bünyelerine katılmaya zorlayabilmektedir. Terörün nedenlerini ve bireylerin örgütlere katılım süreçlerini anlamak, eylemlerin mağdurlar ve toplum üzerinde yarattığı psikolojik etkileri değerlendirmek açısından önemlidir. Terör eylemleri hem doğrudan hedef alınan kişiler hem de dolaylı yoldan maruz kalan bireylerde uzun süreli travmalara yol açabilmektedir. Terör faaliyeti sonrası toplum genelinde kolektif bir korku ortamı oluşur. Medya aracılığıyla hızla yayılan şiddet görüntüleri, olayın kısa sürede geniş kitlelere yayılmasını sağlayarak, bireylerde çaresizlik ve sürekli tehdit altında olma hissi yaratabilir. Bu durum, toplumun sosyal dokusunu zayıflatır, güven duygusunu azaltır.


Psikolojik açıdan terör, şiddet faaliyetine maruz kalan bireylerin radikalleşmesine neden oluşturabilir. Örneğin, şiddet ve korku ortamı, intikam duygusunu pekiştirerek bazı bireylerin şiddete yönelmesini kolaylaştırabilir. Bu açıdan bakıldığında, terör yalnızca ulusal ve uluslararası güvenlik sorunu değil, aynı zamanda bir psikososyal sorun olarak ele alınmalıdır.


Tüm bu nedenler doğrultusunda, terörle mücadelede hukuki ve güvenlik önlemlerinin yanı sıra psikolojik destek kritik öneme sahiptir. Mağdurlara sunulan psikolojik yardım programları, travma sonrası etkilerin azaltılmasında etkili olurken, toplum genelinde farkındalık ve bilinçlendirme çalışmaları, kolektif korku, güvensizlik gibi duyguların hafifletilmesine katkı sağlayabilir.



Yorumlar


bottom of page