top of page

İSTİHBARATTA İNSAN HAKLARI İHLALLERİ: GUANTANAMO HAPİSHANESİ

Köken itibariyle Arapça “istihbar” kelimesine dayanan ve haber almak anlamına gelen istihbarat kavramı, günümüzde bir konuya ilişkin bilgilerin toplanması, değerlendirilmesi, analiz sürecinden geçirilmesi ve açıklanması olarak kullanılmaktadır.

Bu doğrultuda, belirtilen süreçlerden geçmemiş ham bilgi istihbarat değeri taşımamaktadır.

İstihbaratın ne zaman ortaya çıktığı tam olarak bilinmemekle birlikte tarihinin eski dönemlere dayandığına dair kaynaklar yer almaktadır. M.Ö. 6. yüzyılda, Çinli filozof Sun Tzu’nun, Savaş Sanatı eserinde istihbarattan bahsedilmektedir. Benzer şekilde Türk tarihinde, Büyük Selçuklu İmparatorluğu veziri Nizâmülmülk’ün ait Siyasetname'sinde istihbarata ilişkin bilgiler yer almaktadır. Fakat istihbarat faaliyetlerinin sistematik birimler tarafından düzenlenir hale gelmesi, 1648 yılında Vestfalya Anlaşması’nın imzalanarak ulus devlet anlayışının ortaya çıkmasının ardından gerçekleşmiştir.


Ulus devletler, olası tehditlerin önüne geçmek, iç ve dış güvenliklerini sağlamak gibi nedenlerle istihbarat birimleri kurmaya başlamışlardır. Bu kapsamda, ilk kez 1850 yılında Avusturya Macaristan’da “Evidenzbureu” (EB) yani “Kanıt Bürosu” kurulmuştur. İlerleyen süreçte, Prusya, Fransa, İngiltere, Almanya gibi diğer ülkeler de istihbarat birimleri oluşturmaya başlamışlardır. Günümüzde ise istihbarat teşkilatları, ülkelerin güvenliklerini sağlamakla görevli temel kurumlardan biri olarak yer almaktadırlar.


Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi’nde ikinci sırada yer alan güvenlik, her ne kadar literatürde çoğunlukla bireysel bir insan hakkı olarak tanımlansa da, bireysel güvenliği devlet güvenliğinden bağımsız düşünmek mümkün değildir. Bu nedenle, kurumlar, faaliyetlerini yerine getirirken hukuk çerçevesinde kalmalı, kişi hak ve özgürlüklerine riayet ederek hareket etmelidirler. İstihbarat teşkilatlarının yetki ve görevleri özel yasalarla belirlenmekle birlikte bilgi edinme, itiraf ettirme gibi nedenlerle insan haklarına aykırı davranışların teşkilatlar tarafından gerçekleştirildiğinin örnekleri bulunmaktadır.


Uygulanan insan haklarına aykırı davranışların başında işkence yer almaktadır. Birleşmiş Milletler İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Küçültücü Muamele ve Cezaya Karşı Sözleşme’nin 1. maddesinde işkence, “Bir kimseye karşı, kendisinden itiraf almak, üçüncü kişi hakkında bilgi edinmek, kendisinin veya üçüncü kişinin yaptığı veya yaptığından kuşkulanılan bir eylem nedeniyle cezalandırmak, korkutmak, zorlamak amacıyla veya ayrımcılığa dayanan herhangi bir sebeple, resmi sıfatla hareket eden bir başka kişi tarafından işlenen ve işlendiği kimseye fiziksel veya ruhsal olarak aşırı acı, ıstırap veren herhangi bir fiildir.’’ şeklinde tanımlanmıştır.


İşkenceye örnek olarak, gözaltında sistematik şekilde dövülmek, elektrik verme, boğma, dayak, tırnak çekme gibi durumlar verilebilir.


İnsan haklarına aykırı diğer bir davranış türü kötü muameledir. Kötü muamele, işkence kadar sistematik ve ağır olmamakla birlikte, kişiye yönelik aşağılayıcı veya zarar verici davranışları içermektedir. İşkenceden farkı genellikle şiddetin yoğunluğu ve sistematikliği açısındandır. Aşırı soğuk gözaltı koşulları, yiyeceksiz bırakma, cinsiyetçi veya ırkçı hakaretler, tuvalet ihtiyacına izin vermemek gibi durumlar kötü muameleye örnek olarak sıralanabilir.


Üçüncü insan haklarına aykırı davranış türü keyfi gözaltıdır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. maddesinde “Her birey özgürlük ve güvenlik hakkına sahiptir. Hiç kimse, yasa tarafından öngörülmeyen bir şekilde özgürlüğünden yoksun bırakılamaz.” vurgusu yapılmıştır.


Dünyanın farklı yerlerinde bahsi geçen yöntemlerin istihbarat teşkilatları tarafından kullanıldığı örnekler olmakla birlikte bunların en bilinenlerinden birisi Guantanamo hapishanesidir.


Amerika Birleşik Devletleri, 11 Eylül saldırılarından sonra "teröre karşı küresel savaş" söylemiyle Küba'daki Guantanamo Körfezi'nde 11 Ocak 2002’de hapishane kurmuştur. Dönemin ABD Başkanı George W. Bush, 11 Eylül öncesinde de bölgenin bir Amerikan üssü olduğunu belirtmiştir. Hapishanenin konumu için Guantanamo’nun seçilme nedeni yasal boşluktan kaynaklanmaktadır. Bölge her ne kadar Amerikan üssü olsa da Amerikan topraklarında bulunmadığı için Amerikan yasaları uygulanmamaktadır. Tutukluların çoğunun herhangi bir adil yargılanma olmadan, çeşitli işkencelere maruz kalarak tutulduğu belirtilmekte, konuyla ilgili çeşitli davalar görülmektedir.


Ocak 2020’de gerçekleştirilen 11 Eylül Davası’nın ön duruşmasında CIA’in gelişmiş sorgulama tekniklerini tasarlamak ve uygulamaktan sorumlu psikologlar tanık olarak ifade vermiştir. Duruşmada, “Amerikalıları korumanın ahlaki görev olduğu” ve “bugün olsa yine yaparım” gibi ifadelerde bulunan psikologların, CIA için tasarladığı işkence yöntemleri arasında, küçük kutulara koyma, su altında tutarak havasız bırakma, uykusuz bırakma gibi uygulamaların yer aldığı bilinmektedir.


Guantanamo hapishanesinde kalan, El Kaide'ye üye olmak suçlamasıyla tutuklanan Abu Zubaydah isimli mahkûm, Guantanamo’da yaşadıklarına ilişkin “Amerika Nasıl İşkence Yapar?” isimli 61 sayfalık rapor hazırlayarak kendisinin maruz kaldığı işkence yöntemlerini çizimlerle aktarmıştır.


Raporda yer alan işkence yöntemlerinden ilki küçük kapamadır. Bu yöntemde, mahkumun elleri ve ayakları bağlanarak karanlık bir kutunun içerisine uzun saatlerce hapsedilmektedir. Böylelikle, kişi hem zaman ve mekan algısını yitirmekte hem de hareket edemediği için fiziksel acılar çekmektedir.


Başka bir yöntem uyutmamaktır. Burada mahkum, uyunması mümkün olmayacak pozisyonlarda bağlanmaktadır. 190 saati aşan uyumama durumlarında, anksiyete, stres, kas ağrıları, halüsinasyon gibi belirtiler ortaya çıkmaktadır.


Yaygın kullanılan yöntemler arasında mahkumun zorlayıcı ve psikolojik olarak aşağılayıcı pozisyonlarda saatlerce tutulması yer almaktadır. Örneğin, mahkum, soğuk bir ortamda, çıplak biçimde ellerinden parmaklıklara asılarak ayak parmakları üzerinde durmaya zorlanmaktadır. Veya elleri ve ayakları zincirlenen mahkum, demir parmaklıklara bağlanarak saatlerce tutulmaktadır.


Tüm bu işkencelere ek olarak mahkumların dövüldüğü, yüksek sesli müziğe maruz bırakıldığı, elektrik verildiği, cinsel işkence uygulandığı da bilinmektedir.

Kaynakça

Demir, C. K. ve Yenal, S. (Ed.). (2022). İstihbarat Çalışmaları. Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık.

Comments


bottom of page