top of page

BOYKOT MU, TAHAKKÜM MÜ?

Siyaset, bazen bir tiyatrodur; sahnede özgürlük oynanır, perde arkasında baskı yazılır. 2025 Türkiye’sinde Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından başlayan boykot dalgası da işte böyle bir gösteri sunuyor bize. Ama ne yazık ki, bu gösteri artık seyirlik değil; sahneye atlayıp taraf seçmemizi istiyorlar.

ree

İkna olmaya zorlayanların hem sağda hem solda kol gezdiği bir çağda, meşru bir protesto aracı olan boykot, giderek bir linç aracı hâline geliyor. Ve burada durup sormamız gerekiyor: İkna hâlâ ikna mıdır, reddetme hakkı tanınmadığında?


“Bizimle Değilsen, Karşıdasın” Şantajı


CHP lideri Özgür Özel’in çağrısıyla başlayan boykot hareketi, başlangıçta meşru bir sivil itaatsizlik biçimiydi. Fakat zamanla “katılmayan yandaş, destekleyen kahraman” ikiliğine saplandı. Aybüke Pusat gibi bir oyuncu, bir paylaşımıyla “hain” ilan edildi; öbür tarafta bir kahve zincirinden kahve içen influencer, 24 saatte 10 bin takipçi kaybetti.


Evet, özgürlük adına çıktığımız bu yolda, başkasının özgürlük alanını tarumar ederek ilerliyoruz. Sadece iktidarın değil, muhalefetin de birer “düşman yaratma” refleksi var. Bir komedyen sessiz kalırsa “korkak”, bir şarkıcı konserini iptal etmezse “satılmış” oluyor. “İkna olmuyorsan, iktidarın adamısın” diye kestirip atılıyor.


Sorarım size: Bu bir boykot mu, yoksa halk mahkemesi mi?


“İkna Olmazsan Seni İptal Ederiz” Mantığı


Bir şeyi ısrarla tekrarlarsanız, yeterince kişi de bağırırsa, bu artık hakikat olur mu? Post-truth çağında yaşıyoruz ve ikna artık mantıklı argümanlarla değil, sesin desibeliyle sağlanıyor. Gönüllü bir destek değil bu; “ya bizimlesin ya dışlanırsın” zorlaması.


Hayır deme hakkı olmayan bir toplumda, evet demenin de bir anlamı kalmaz.


CHP’nin ve muhalefet çevresinin elindeki en güçlü demokratik araçlardan biri olan boykot, artık bir sadakat testine dönüşmüş durumda. Bu durumda ne TRT’nin yandaşlığı tartışılıyor, ne CNN Türk’ün manipülasyonu; mesele sadece şu: “Sen neden bizim gibi düşünmedin?”


Bakın, bu artık ikna değil. Bu, “zorunlu ikna” dediğimiz şeyin ta kendisi. Ve bu da bir şiddet biçimi. Psikolojik, epistemik ve sosyal bir şiddet. Tıpkı hükümetin yıllarca uyguladığı gibi. Aynı aynada, taraflar yer değiştirdi.


“Cancel Culture”ın Yerli ve Milli Hali


Siyasi sadakat beklentisi, artık yalnızca devlette değil; halkta da bir tür otosansür mekanizması doğuruyor. Şimdi “düşünce özgürlüğü” adına linç ediyoruz, “halk iradesi” adına tehdit ediyoruz. Bir güzellik influencer’ı, sadece listede adı geçen bir kozmetik markasını tanıttığı için geri adım atmak zorunda kalıyor. Ne güzel, özgürlük için savaşırken başkasının özgürlük alanını da paketleyip gönderiyoruz. Düşünce özgürlüğü ancak bize hizmet ettiği sürece makbul oluyor, aksi hâlde sapkınlık.


Burada bir ironi var: Eskiden hükümet RTÜK sopasıyla suskunluk yaratırdı; şimdi muhalefet X platformunda “#hain” etiketiyle bastırıyor. Yöntem farklı, baskı aynı.


Boykotun Ruhunu Kim Kaçırdı?


Boykot, baskıya karşı sivil direnişin en soylu biçimlerinden biridir. Gandhi’nin tuz yürüyüşünden Rosa Parks’ın koltuk direnişine kadar, her zaman bireyin özgür iradesiyle yükselmiştir. Bugünse Türkiye’deki boykot, kendi gönüllü ruhunu kaybediyor. Artık bireyin reddetme hakkına tahammül yok. “Niye bizim gibi düşünmüyorsun?” sorusu, “Neden düşünüyorsun?” sorusuna dönüşüyor.


Ve burada durup sormak gerekir:

Gerçekten özgürlük için mi direniyoruz, yoksa sadece itaatin yönünü mü değiştirmek istiyoruz?


Sonuç Yerine: Boykot Değil, Baskı


Hükümetin hukuksuz uygulamaları, medyadaki tek sesliliği ve İmamoğlu’na yöneltilen siyasi operasyonlar eleştirilmeyi hak ediyor. Bununla beraber, muhalefet de aynı baskıcı reflekslerle cevap verdiğinde, özgürlük adına çıktığı yolda otoriterliğin başka bir suretini kurmuş oluyor. Boykot, iktidara karşı bir araçken, halkı hizaya sokma aracına dönüşürse, o artık bir özgürlük değil, bir tahakkümdür.


Ben, kimsenin ikna olmaya zorlanmadığı, reddetmenin hak sayıldığı, her sesin eşit duyulduğu bir sivil toplum tahayyül ediyorum.

Yani sade kahve içmek istiyorum – fakat kahve zincirini değil, düşünceyi özgürce seçerek.


Taraf değilim ve düşünme hakkımı taraflara devretmedim.

Boykotu destekliyorum ve onun meşru sınırlar içinde kalmasını önemsiyorum.


Linç değil, düşünce istiyorum.


Çünkü bazen “ikna olmadım” demek, en yüksek sesle “özgürüm” demektir.


Yorumlar


bottom of page