BİR TEHLİKELİ OYUNUN EŞİĞİNDE
- Ali Yağız Baltacı
- 18 Tem
- 2 dakikada okunur
Devletin kuruluş ayarlarıyla oynamak, kurucu felsefeyi en baştan şekillendirmek, ulus devlet ideolojisini rafa kaldırmak devleti yeniden kurmak anlamına gelir. Bu “re-installation” girişimi Erdoğan gibi bir siyaset fenomeni için bile fazla olabilir.

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, 9 Temmuz Çarşamba günü ilk işareti verdi. ; “Cumhurbaşkanınız 12 Temmuz Cumartesi günü tarihi bir konuşma yapacak” dedi.
O andan itibaren AK Parti’nin gençlik teşkilatları geri sayım videoları hazırladılar.
Kamuoyunda büyük bir beklenti oluştu.
PKK’nın silah yakma merasimi sonrası Erdoğan’ın Devlet adına atılacak somut adımları açıklaması, yeni vatandaşlık tanımının ilanı, yeni Anayasa Süreci’nin başlatılması gibi ihtimaller değerlendiriliyordu.
Gelin görün ki 12 Temmuz günü Erdoğan beklenen konuşmasını yaptığında kamuoyunda “dağ fare doğurdu” yorumları yapıldı.
Zira Erdoğan konuşmasında somut bir ifade kullanmamış; ne yeni Anayasa’dan ne ana dilde eğitimden ne vatandaşlık tanımından ne de Kürtlere hitap eden bir başka reformdan direkt olarak bahsetti.
Bunun yerine Türk-Kürt-Arap milletlerinin tarihsel ortaklığını, başarılarını ve kader birliğini uzun uzun anlattı.
Konuşması boyunca tam dört defa “Türk-Kürt-Arap İttifakı” ifadesini kullandı.
Peki, bu ne anlama geliyordu?
Gelin çözümlemeyi birlikte yapalım:
PKK Terör Örgütü, bizzat kurucusunun çağrısıyla kendisini feshediyor.
PKK militanları özel merasimle silahlarını yakıyor.
PKK ve DEM sözcüleri adım sırasının devlette olduğunu defaatle vurguluyorlar.
Bir gün sonra “Cumhurbaşkanı tarihi bir çağrı konuşma yapacak” şeklinde birinci ağızdan duyuru yapılıyor.
Cumhurbaşkanı’nın Partisi; konuşma için geri sayım düzeneği kuruyor.
Bütün bunların sonunda Erdoğan’ın hiçbir somut ifade kullanmadan genel bir konuşma yapması akla uygun geliyor mu?
Belli ki bu metinde tam dört defa tekrar edilen “Türk-Kürt-Arap İttifakı” vurgusu boş yere tekrar edilmiyor.
Tam bu noktada sorulması gereken soruyu soralım:
Peki, Erdoğan “Türk-Kürt-Arap İttifakı” vurgusuyla neyin sinyalini verdi?
Arzu ederseniz lafı dolandırmadan direkt ifade edelim:
Bu 1923’te inşa edilen Ulus Devlet yapısının 102 yıl sonra yeniden tanımlanacağının açık bir ilanıdır.
Türkiye Cumhuriyeti Lozan’da kurulurken şu prensip benimsendi:
Osmanlı Devleti’nin Küçük Asya ve Doğu Trakya’da kalan Müslüman ahalisinin tamamı “Türk” kimliğine sahip olarak değerlendirilecek.
Bu prensip Türkiye sınırları içinde kalan diğer Müslüman unsurlar tarafından benimsenirken Kürtler tarafından kabul görmedi.
Bunun sonucunda da ülkemiz uzun yıllar süren etnik çatışmalara sürüklendi.
Erdoğan iktidarı belli ki PKK’nın silah bırakması ve şiddet ikliminin sonlanması karşılığında yeni bir devlet düzenine geçişin adımlarını atıyor.
Bu geçiş Federatif bir devlet yapısı ve çok uluslu bir sistemin sinyallerini gözler önüne seriyor.
Peki böyle bir değişim mümkün mü?
Recep Tayyip Erdoğan şu ana kadar neyi arzu ettiyse başardı.
Başbakan olmak istedi, oldu.
Cumhurbaşkanı olmak istedi, oldu.
Partili Cumhurbaşkanı olmak istedi, oldu.
Kendisine karşı bir konumda gözüken Ordu ve Yargı sistematiğini kendisine bağladı. Arzu ettiği sistemi getirdi. Tek mutlak otorite ve güç oldu.
Bugün de ülkenin tartışmasız en kuvvetli siyasi otoritesi konumunda.
Devletin kuruluş ayarlarıyla oynamak, kurucu felsefeyi en baştan şekillendirmek, ulus devlet ideolojisini rafa kaldırmak devleti yeniden kurmak anlamına gelir.
Bu “re-installation” girişimi Erdoğan gibi bir siyaset fenomeni için bile fazla olabilir.
Bu konuya bir sonraki yazıda devam edeceğiz.