top of page

BEN BİR AT SİNEĞİYİM

Sokrates yargılanıyor ve mahkemeye çıkmış, çok sakin bir şekilde diyor ki: ‘‘Ben Tanrı tarafından bu devlete gönderilmiş bir at sineğiyim’’ Nasıl yani ? Aslında şunu demek istiyor : Devlet dediğiniz şey, öyle devasa bir yapıdır ki, ağır ağır hareket eder, öylece yerinde duran, hareketsiz bir at gibidir. İşte Sokrates Tanrı’nın bu durgun atın hareketlenmesi için görevlendirdiği küçük ama etkili bir sinek gibi.

Gün boyu durmadan dolaşır, her köşeye uğrar insanları uykusundan sarsar, onları düşündürmeye, harekete geçmeye zorlar rahatsız eder, soru sorar, sorgulatır. Çünkü kimse öylece uyur gibi yaşamasın ister.


Aslında çok basit ama çok derin bir mesaj veriyor: Rahatsız eden, sorgulayan insanlar önemlidir. Herkes “böyle gelmiş böyle gider” havasındayken biri çıkar, “Bir dakika ya, bu işler böyle mi olmalı?” der. İşte o kişi sinektir. Sevimsizdir belki ama lazımdır. Çünkü bazı kafaları sarsmak gerekir. Yoksa herkes rahatına bakar, saçma sapan kararlar alınır, sonra da “ne güzel yaşıyoruz” diye kendi yalanına inanır.


Kısacası Sokrates diyor ki: Ben huzursuzluk getirmeye geldim ama bu, uyanmak için gerekli bir huzursuzluk.


Felsefe de biraz böyle değil mi zaten? Tatlı tatlı sarsmak. 😊

 

Peki uyanık bir at kusursuz bir devlet düzeni mümkün mü ?

 

Hepimiz Filozof olmalıyız !


İnsan kendine tek başına yetebilir mi ? Bu soruyu romantik bir yerden sormuyorum :) sosyolojik bir yerden soruyorum.

 

Yetemez…


 "İnsan insana muhtaçtır’’

 

Platon’da tam da bu sebepten  insanın kendi kendine yetememesinden dolayı devletlerin oluştuğunu söyler. İnsan tek başına var olamayacağını anladığı andan itibaren birlikte yaşamanın kurallarını aramaya başlar. Politikada insanın toplumla kurduğu ilişkinin kaçınılmaz bir sonucudur. İnsanlar mutlu olmayı ister ve Platon’a göre devletin ödevi, insanları erdemli kılarak birlikte mutlu bir şekilde yaşamalarını sağlamaktır. 


Aristoteles’in "zoon politikon" yani "siyasal hayvan" tanımı, bunu oldukça iyi özetler. Ona göre politika, aslında insanların daha mutlu, daha dengeli bir hayat sürdürebilmesi için bir araçtır. Platon ise konuyu biraz daha idealist bir yerden ele alır; ona göre politika, insanların rızasını alarak onları adaletli bir şekilde yönetebilme becerisidir.


O zaman şöyle diyebilmeliyiz politika günümüzde görüldüğü gibi sadece yöneticilerin işi değil, aynı zamanda insanın birlikte yaşamayı öğrenme ve bu yaşamı daha iyi hâle getirme çabasıdır.

 

Platon ile Aristoteles'e göre  ideal bir devlet düzeni ve yönetim tarzı oluşturmak mümkündür. Platon, siyaset konusunu da kendi felsefesi altında işler. Platon’a göre, herkes gerçeğin derinliklerine kolayca ulaşamaz. İdeaların bilgisi öyle herkesin elini kolunu sallayarak elde edebileceği bir şey değildir.


Bu tür bir bilgelik, ciddi bir düşünsel yolculuk ve eğitim süreci gerektirir. Ona kalırsa, adaletli ve dengeli bir devlet düzeni kurmak istiyorsak, başa rastgele insanları değil, felsefeyle yoğrulmuş bilinçli bireyleri getirmeliyiz. Ya filozoflar devleti yönetmeli, ya da yöneticiler felsefi düşünceyle eğitilip neredeyse birer filozofa dönüşmelidir. Ancak o zaman toplum gerçekten doğru bir şekilde yönetilebilir.


Platon, eğitimin temel hedefini, bireyleri iyi ideasına  yönlendirmek olarak görür. Bu yüksek bilgiye ulaşabilen kişiler, toplum yönetiminde görev almalıdır. Ona göre toplumun refahı, bireylerin görevlerini eksiksiz yerine getirmesiyle mümkündür. Herkes kendi sorumluluğunu yerine getirdiğinde toplumda adalet ve huzur sağlanır. Bu nedenle eğitim, sadece bireysel gelişim için değil, toplumsal düzenin sağlanması açısından da vazgeçilmezdir.

 

Aristoteles’e göre yaşamın asıl amacı, iyi ve anlamlı bir varoluş inşa edebilmektir. Ona kalırsa erdemli bir insan olmak, sadece kişisel bir mesele değil; topluma karşı duyulan bir sorumluluğun da parçasıdır. Gerçekten iyi bir birey, aynı zamanda iyi bir yurttaş olmalı, yaşadığı topluma katkı sunmalıdır. Yönetimde yer alanların da yalnızca zeki ya da güçlü değil, içtenlikle “iyi” olmayı başarmış kişiler olması gerekir. Ama Aristoteles’in iyilik anlayışı biraz farklıdır ,bu, başkalarının beklentilerini karşılamak değil; kişinin kendi doğasına en uygun, en dolu haliyle yaşamasıdır. Ona göre farklı yönetim biçimleri, topluma ne kadar fayda sağladıklarına göre değerlendirilmeli. Eğer bir kişi kendini değil halkı düşünerek yönetiyorsa, bu krallıktır. Eğer bu görev seçkin ama adil insanlar arasında paylaşılıyorsa, bu aristokrasi olur, eğer herkesin sesi duyuluyor, kararlar ortak akılla alınıyorsa, işte o zaman ortaya “politeia” çıkar ,halkın hem söz sahibi hem de sorumlu olduğu bir düzen.

Platon ve Aristoteles’in siyaset üzerine düşündükleri şeyler farklı gibi görünse de, aslında aynı sorudan yola çıkarlar: “Toplumu kim yönetmeli?” Her iki filozof da cevabı erdemde bulur. Onlara göre iyi bir toplum, ancak ahlaki değerlere sahip, ne yaptığını bilen insanlar tarafından yönetildiğinde ayakta kalabilir. Bu ortak düşünce, her ikisinin de insanı merkeze alan felsefesinin bir uzantısıdır. Platon, yönetimin bilgeliğiyle parlayan, halktan ayrı bir bilgi düzeyine sahip olan küçük bir azınlığın elinde olması gerektiğini savunur. Onun devleti biraz uzakta, biraz düşsel bir yerdedir. Yöneticiler adeta birer filozof-kraldır; sıradan insanların göremediği gerçekleri bilirler. Ona göre herkes yerini bilmeli, sistem kusursuz bir düzen içinde işlemelidir.

 

Aristoteles ise daha dünyaya yakın bir yerden konuşur. Onun için insanlar sadece yönetilmeyi değil, aynı zamanda yönetime katılmayı da hak eder. Halkın sesine kulak vermeyen bir düzen, ne kadar bilgili olursa olsun eksik kalır. O yüzden o, yönetimi sadece seçkinlere değil, halkın tamamına açan bir anlayışı savunur. Platon’un çizdiği ideal devlet, Aristoteles’e biraz fazlaca teorik gelir; o, ideal olanı ararken pratik olanı da gözden kaçırmaz.

Sonuç olarak, her iki düşünür de toplumun iyiliği üzerinde durmuşlardır ama yolları farklıdır: Platon hayalini kurduğu kusursuz devleti anlatırken, Aristoteles elde olanla ne yapılabileceğine bakar.


Ne bilsinler ki günün birinde ‘adaletin kılıcı keskindir’ denince halk bunu ‘Padişahın kılıcı keskindir’ diye anlayacak; doğruluktan, doğru adam olmaktan çıkan padişaha adil denmesini kimse yadırgamayacak.” (Platon, 2018:s.8).

Комментарии


bottom of page