top of page

AHLAKİ ÜSTÜNLÜK VE SİYASSETTE SAVAŞ MEYDANI

Niccolò Machiavelli'nin temel esasları günümüzde de geçerliliğini koruyor. Siyaset savaş meydanıdır. Savaşta da her şey mübahtır. Gücü elinde olan gücünü kullanır ve düşmanını saf dışı bırakır. Bunu yaparken de herhangi bir ahlaki üstünlük gözetmek zorunda değildir. Siyaset geleneksel ahlak kuralları çerçevesinde işleyen bir alan değildir.

ree

Malumunuz son aylarda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı merkezli gerçekleşen operasyonlarla onlarca belediye yetkilisi tutuklandı.


Bu isimlerin başında İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu geliyor.


Ekrem Bey, 2019 yılında hayatımıza gerçek anlamda girdiği ilk günden beri altı yıldır ülkenin en çok konuşulan siyasetçilerinden birisi oldu.


Toplumsal muhalefetin lider arayışında en çok öne çıkan isim.


Ekrem Bey bu misyonu reddetmedi. İBB Başkanı olduğu ilk günden beri kendisini ulusal bir liderlik macerasına hazırlayan adımlar attı.


Önünde önemli engeller vardı. Bunları bertaraf etmeyi başardı.


İlk olarak CHP Genel Merkezi'ni zorlu bir mücadelenin sonunda kendisine yakın bir çizgiye getirecek değişimin gerçekleşmesini sağladı.


Kemal Kılıçdaroğlu'na karşı Özgür Özel'i destekledi.


CHP İstanbul İl Kongresi'nde İmamoğlu'nun adayı seçimi kazanmayı başardı.

Bunun sonucu olarak da Özgür Özel, İmamoğlu'nun İstanbul Delegasyonu sayesinde Kurultay'ı kazandı.


Böylece Özgür Özel- Ekrem İmamoğlu güç birliği CHP'de değişimi gerçekleştirmiş oldu.

Bu çok kritikti zira bu değişimle birlikte İmamoğlu, CHP'nin doğal cumhurbaşkanı adayı konumuna geldi.


Nitekim, CHP'nin milyonlarca kişiyle gerçekleştirdiği ön seçimle gövde gösterisi yapan İmamoğlu, partisinin şimdiden Cumhurbaşkanı adayı olmayı başardı.


Artık önündeki tek engel sandığın gelmesi ve Tayyip Erdoğan'a karşı yarışması kaldı.

Esasen yazımız da tam olarak burada başlıyor...


İmamoğlu'nun bunları başarması için devlet gücünü tüm yargı organlarıyla elinde bulunduran iktidarın vizesine ihtiyacı var.


23 yılın sonunda kendi sosyetesini ve hatta rejimini inşa eden iktidarın da bu vizeyi vermesi pek akıllıca olmasa gerek.


Zira mevcut iktidarın demokratik değişime izin vermesi iktidar gücünü kaybetmesi anlamına gelecek. Bu da mevcut iktidar aleyhinde önümüzdeki yıllarda açılacak yeni davalara zemin hazırlayacak.


Bu yüzden Kurultay ve İmamoğlu merkezli davalarla ana muhalefeti pasifize etmek istiyorlar.


Bu davaların hukuki bir zemini olması, davaların hukuki olduğu anlamına gelmiyor.

Maharetli bir Savcı, istediği herhangi bir siyasetçi ve kamu yöneticisi için 8500 yıl hapis isteyebilecek binlerce sayfalık iddianame yazabilir.


Benim için yazılamaz diyen tek bir kişi olamaz.


"Şununla para transferi yapmışsın, şurada çalışan yakının şöyle bir ilişkisi varmış, seninle şuradan bağlantısı olan kişilerin böyle suçları var, bilmem ne olayında senin ihmalin var, bilmem ne sürecinde yolsuzluk var vs..."


Suç bulunur. Yeter ki güç elinizde olsun. Yeter ki devlet mekanizması sizin olsun.


1926'da İttihatçılık Davaları'nda yargılanan insanlara "Yargı'ya güvenin" demek ne kadar saçmaysa;


1944'te Irkçılık Davası'nda yargılanan insanlara "Yargı'ya güvenin" demek ne kadar saçmaysa;


1960'da Yassıada'da yargılanan insanlara "Yargı'ya güvenin" demek ne kadar saçmaysa;


1972'de sıkıyönetimde yargılanan insanlara "Yargı'ya güvenin" demek ne kadar saçmaysa;


2013'te Ergenekon'da yargılanan insanlara "Yargı'ya güvenin" demek ne kadar saçmaysa;

Bugün de CHP'ye yönelik Kurultay ve İmamoğlu merkezli davalarda yargılanan insanlara


"Yargı'ya güvenin" demek o kadar saçma.


Bunu 10 yaşında bir çocuk aklına sahip olan herkesin kolaylıkla idrak edebilmesine rağmen insanların gözlerinin içine baka baka "yargıya güvenin" diyenler milyonlarca insanı aptal yerine koyuyor.


Yoksa iktidarın şunu ifade etmesini mi beklemeliyiz?


"Kardeşim biz toplumsal çoğunluğumuzu kaybettik. CHP böyle giderse iktidar olacak. İmamoğlu da seçimde Erdoğan'ı yenebilecek bir demokratik çoğunluğa sahip olabilir. Buna izin veremeyiz. Hazır güç elimizdeyken hem CHP'yi parça pinçik edip hem İmamoğlu'nu hapislerde çürütüp hem de belediye gücünüzü elinizden almak zorundayız. Muhalefet olacaksa da bizim yenebileceğimiz bir muhalefet olmalı. Zira Tayyip Erdoğan'ın ölünceye kadar iktidarda kalması gerekiyor. Elimizdeki gücü bırakamayız. Bırakırsak yarın biz yargılanırız. O yüzden kusura bakmayın ya bizim iktidarımızı tehdit etmeyecek kontrollü bir muhalefet olursunuz ya da size gün yüzü göstermeyiz."


Gayet tabii bunu açıklıkla ifade etmek yerine devam eden bir yargı süreci olduğunu belirtecekler. Tüm bu gerçeklerden azade olarak şu noktaya da temas etmeden geçmeyelim.


Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidara karşı en çok dile getirdiği eleştirilerin başında israf ve yolsuzluk geliyor.


Ekrem İmamoğlu ile bağlantısı olsun veya olmasın, İBB merkezli yolsuzluk ve usulsüzlük iddiaları; muhalefetin bu alanda iktidar karşısındaki ahlaki üstünlüğüne gölge düşürebilir.


Belki de bu yargı operasyonunun amaçlarından birisi de bu alandaki ahlaki statüyü eşitlemek olabilir.


Nitekim muhalefetin İBB davalarını değerlendirme şekli “hayır, asla hiçbir yolsuzluk olmamıştır” değil.


“Olduysa bile bunlar siyaseten istismar ediliyor” savunması.


Niccolò Machiavelli'nin temel esasları günümüzde de geçerliliğini koruyor.


Siyaset savaş meydanıdır. Savaşta da her şey mübahtır. Gücü elinde olan gücünü kullanır ve düşmanını saf dışı bırakır. Bunu yaparken de herhangi bir ahlaki üstünlük gözetmek zorunda değildir.


Siyasetin geleneksel ahlak kuralları çerçevesinde işleyen bir alan değildir.

Yorumlar


bottom of page