top of page

UNUTUŞUN GÖLGESİNDE KOPYASI

İnsanoğlunun Nankörlüğü Üzerine Yansıma

İnsan, doğası gereği hem en yüce hem de en karmaşık canlıdır. Okyanusların derinliğinden yıldızların ötesine uzanan hayalleriyle, kendisini "yaratılmışların en şereflisi" olarak tanımlar. Ama aynı zamanda, tarihin tozlu sayfaları boyunca, elindekini küçümseyen, veren eli unutan ve nimetleri sıradanlaştıran bir başka kimliği daha vardır: nankör insan.

ree

Bu yazı, nankörlüğün kökenlerini, bireysel ve toplumsal düzeydeki tezahürlerini, tarihî örneklerini ve günümüz dünyasındaki izdüşümlerini anlamak ve düşündürmek amacıyla kaleme alınmıştır.

 

RUHSAL KÖKENLERİ

Nankörlük, yalnızca teşekkür etmemek değil, sunulan değeri inkâr etmektir. Unutmakla başlar, küçümsemekle devam eder, sonunda yok saymakla biter. Psikoloji bilimi bu durumu, insanın beynindeki “alışma refleksiyle” açıklar. İnsan, zamanla en değerli nimetleri bile sıradanlaştırır. Her sabah doğan güneş, artık fark edilmez. Bir anne, bir baba, bir dost onların varlığı doğal sayılır.

 

Felsefi açıdan bakıldığında ise nankörlük, insanın doyumsuzluğuyla yakından ilintilidir. Antik Stoacılar, insanı mutlu edenin sahip oldukları değil, sahip olduklarına karşı duyduğu minnettarlık olduğunu söylerdi. Ama modern çağ insanı için bu öğreti, tozlu kitaplarda kalmış bir dipnot gibidir.

 

Örneğin;

 

Hz.Musa’nın Kavmi : Kutsal metinlerde, Hz. Musa önderliğinde esaretten kurtulan kavmin çölde gösterdiği nankörlük anlatılır. Kızıldeniz'i geçen bu topluluk, kısa sürede şikâyet etmeye, mucizeleri sorgulamaya ve eski düzeni özlemeye başlar. Bu, insan belleğinin ne kadar kısa ve konfor odaklı olduğunun dramatik bir yansımasıdır.

 

Modern Kahramanlar :  Günümüzde sağlık çalışanları, afet bölgelerinde görev yapan gönüllüler, sessizce hayatlara dokunan öğretmenler... Çoğu zaman toplumun onlara olan minnettarlığı kısa sürer. Bir kriz geçtiğinde, alkışlar diner, isimler unutulur.

 

Teknoloji, Konfor Unutuluşun Hızlanması

Yirmi birinci yüzyılda nankörlük, daha da hızlandı. Neredeyse her şey elimizin altında: bilgiye saniyeler içinde ulaşabiliyor, dünyanın öbür ucuyla görüntülü konuşabiliyor, birkaç tıklamayla yemek siparişi verebiliyoruz. Ancak bu kolaylıklar, insanı daha sabırsız, daha doyumsuz ve daha nankör kıldı.

 

Akıllı telefonumuz bir saniye yavaşladığında öfkeleniyor, internet bağlantısı kesildiğinde küfrediyoruz. Oysa bundan sadece otuz yıl önce, bu teknolojiler hayal bile edilemiyordu. Konfora alışan insan, konforun kaynağını ve kıymetini hızla unutuyor.

 

Sosyal Medya ve Teşekkür Acizliği

Sosyal medya, bireyin kendisini merkeze alan bir dünya sundu. Paylaştığımız bir fotoğraf yeterince beğeni almazsa üzülüyoruz; çünkü takdir edilmek istiyoruz. Ama başkasını takdir etmeye gelince cimri davranıyoruz.

 

Ne zaman birisi başımıza gelen bir iyiliği anlatsa, çoğu zaman “abartıyorsun” deriz. Çünkü iyilik, sıradanlaştı. İnsan, kendisine yapılan iyiliği hemen hak görüp unuturken, başkasının yaptığı yanlışı ömür boyu hatırlıyor.

 

Minettarlık…

Tüm bu karamsar tabloya rağmen umut var. Çünkü insan, nankörlüğü öğrenebildiği gibi, minnettarlığı da öğrenebilir. Bunun için önce durmak, sonra fark etmek, en sonunda da şükretmek gerekiyor. Günlüğüne her gün üç teşekkür sebebi yazan bir bireyde, psikolojik olarak mutluluk düzeyinin arttığı birçok araştırmayla kanıtlandı.

 

Toplum düzeyinde ise minnettarlık, eğitimle, farkındalıkla, sanatla yeniden inşa edilebilir. Bir şiir, bir şarkı, bir öğretmen bize değerlerimizi yeniden hatırlatabilir.

 

Nankörlük Kader Değil, Seçimdir

İnsanoğlunun nankörlüğü, belki yaradılışın bir parçası; ama bununla yaşamak zorunda değiliz. Unutmak kolaydır, ama hatırlamak irade ister. Teşekkür etmek, zayıflık değil, erdemdir.

 

Her sabah uyanıp nefes aldığımızda, bir bardak su içtiğimizde, sevdiklerimize sarıldığımızda o anların değerini bilirsek, belki daha az nankör, daha çok insan oluruz.

Yorumlar


bottom of page