top of page

SEÇİM SİSTEMLERİ BİZLER İÇİN Mİ?

Son tahlilde sorulması gereken seçim sistemleri kime fayda sağlıyor siyasilere mi? topluma mı? Tabi ki bu konu da yeteri kadar bilinçlendirilmeyen topluma fayda sağlamıyor.

ree

Cumhuriyet tarihi boyunca değişen seçim sistemleri seçmenlere soru işareti bırakıyor. Bu karmaşıklık kimlerin lehine veya kimlerin aleyhine olduğu ortada. Siyasiler otoriteler tarihsel süreçte meşruluğunu kolaylaştırmak adına seçim sistemleri üzerinden değişikler yaptılar ve yapacaklardır.


İLK ÇOĞULCU SİSTEM DENEYİMİ

Günümüzde birçok farklı seçim sistemine sahip demokrasilerde devletler demokratik olmaya devam etmektedir. Bu sistemlerden biri de Çoğulcu sistemidir. Bu sistemde seçmenler yalnızca bir adaya oy verebilir ve adayın kazanması için gereken adayın oyların çoğunluğuna sahip olması gerekir. Kazanan adayın veya partinin parlamentoda daha fazla üyesi olur ve tek başına iktidara gelme şansı oldukça yüksek. Yani anlayacağınız iktidar olacak parti meşruluğunu doğrudan halkın çoğunluğundan almaktadır. Çoğulcu sistem doğrudan demokrasiye uygun diyebileceğimiz bir seçim sistemi olarak gözüküyor. Ancak kusursuz bir sistem olmayacağı gibi bu sistemde bazı dezavantajlara sahiptir. Çoğunluğa sahip olan parti genellikle güçlü bir hükümet oluşturur ve istikrarlı yönetimi sürdürür. Bu sistemin en belirgin dezavantajı, kararlarının sorgulanamayacak bir hükümet oluşturabilmesidir. Türkiye’de çoğunluk sistem 27 Mayıs 1960 Darbesine kadar uygulanmış ve Demokrat Parti (DP) Dönemi bahsettiğim dezavantajlar görülmüştür.


MİLLİ BAKİYE RÜYASI

Türkiye’de 1960 Darbesi ve 1961 anayasası ile oluşturulmak istenen özgürlükçü ortam tüm alanlarda olduğu gibi seçim sistemine de yansımıştır. D’Hondt yöntemi ile partilerin oylarının parlamentoda orantılı olarak dağıtıldığını ifade ediyordu. D’Hondt yönteminin çevre barajlı biçimde uygulandığı dönem Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) seçimde birinci parti olarak çıkmıştı ancak parlamentoda çoğunluğu elde edemeyen Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Adalet Partisi (AP) koalisyonu başarısız bir yönetimle sonuçlanmıştı. Bu nedenle 1965 yılında Devredilebilir Tek Oy sisteminin bir muadili olarak nitelendirilen Milli Bakiye sistemi ile 1965 seçimleri gerçekleştirilmek üzere planlandı. Milli Bakiye Sisteminin Devredilebilir Tek Oy sistemi arasındaki önemli farklılık ise Milli Bakiyede ‘’atık oy’’ diye adlandırılan seçime yansımayan oylar diğer partilere eşit bir şekilde dağıtılmıştı. Devredilebilir Tek Oy sistemi ise en az oy alan partinin oylarını diğer partilere dağıtıldığı bir sistemdi.

Sistemin Türkiye’deki muadilinde hedeflenen parlamentoda çok sesli bir ortamın sağlanması ve azınlıkların kendini parlamento kapsamında ifade etmesini sağlamaktı ve ilk defa azınlık olan Türkiye İşçi Partisi bu sistemle birlikte parlamentoda 15 milletvekiline sahip olmuştu. Sistemin uygulanmasının kaynağını ise Demokrat Partisi dönemi uygulanan demokratiklikten uzak deneyimin olduğu kanısına varmak mümkün. Fakat Milli Bakiye Sistemi döneminde her ne kadar olumlu yönlere sahip olduğu düşünülse de yasamanın işleyişi açısından kaotik bir ortam oluşturmuş böylelikle sistemin üç yıl sonra değişmesi 1960’ların özgürlükçü ortamından vazgeçildiği veya feda edildiği ilk uygulamalardan biri olmuştu.

Türkiye bu deneyimin ardından yeni seçim sistemlerinin denenmesine gebe idi…



YÜZDE ON

Ancak Milli Bakiye sisteminin ortadan kaldırılması sorunların yanlış tespit edildiği aşikardı çünkü seçimlerin barajsız sürdürülmesi aynı koalisyon hükümetlerinin tekrar etmesini sağladı. 1970li yılların çatışmalı siyasi ortamının, işlevsiz parlamentonun ve birçok koalisyon hükümetinin sebebi olarak gösterilen 1961 Anayasası 12 Eylül’ü ve yeni bir seçim sisteminin gelişini hazırladı. Darbe anayasasıyla beraber barajlı seçim dönemleri başlamıştı. Türkiye 1991 yılına kadar yüzde 10 (%10) barajlı ve çevre barajlı D’Hondt sistemi sonrası Turgut Özal ile uzun soluklu bir iktidara tanıklık etmişti. Ancak bu istikrarlı yönetimin temsili adalet konusunda istikrar sağladığını söyleyemeyiz tabi ki 1991 sonrası görece temsili adaletin öne çıktığı koalisyon hükümetlerde de istikrarı...


YENİ SİSTEMİN KAPISI ARALANDI

Türkiye 1990ların anlaşmazlıklarla dolu koalisyon yıllarını 2002 yılına geldiğimizde geride bırakmıştı. Refah Partisinin hizipçileri yeni kurdukları AK Parti (AKP) ile İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığı ile topluma iyi bir izlenim bırakan Recep Tayip Erdoğan aynı seçim sistemi içinde tek başına iktidar olarak meşruluğunu sağlamıştı. Ancak bu dönemde temsili adaletin yoksunluğu, devlet aygıtlarının partinin güdümünde olması gibi faktörler 2015 Haziran seçimlerinde AK Parti (AKP) iktidarını sarstı. Koalisyon görüşmelerinden sonuç alınamamasından dolayı erken seçim Kasım ayında Ak Partinin (AKP) tekrar iktidar partisi olmasıyla sonuçlandı. 2015 genel seçimleri ve 15 Temmuz darbe girişiminin travmatik sonuçları AK Parti (AKP)’ yi güncelliğini koruyan Milliyetçi Harekat Partisi (MHP) lideri Devlet Bahçelinin önerisiyle 50+1 seçim sistemi 2017 anayasa değişikliği referandumu ile Türkiye’nin yeni seçim sistemi de değişmiş ve şartları sağlamak adına Cumhur ve Millet ittifakları oluşmuştu. Son genel seçimde de görüldüğü üzere 50+1 sistemi iktidarın meşruluğunu sağlaması adına ittifakların radikal diye atfedebileceğimiz partilerle müzakere ortamı oluşturdu.


Son tahlilde sorulması gereken seçim sistemleri kime fayda sağlıyor siyasilere mi? topluma mı? Tabi ki bu konuda yeteri kadar bilinçlendirilmeyen topluma fayda sağlamıyor aksine seçmen davranışına bir tehdit oluşturuyor. Sürekli değişen ve bilinçli olarak karmaşık hale getirilen partilerin çıkarlarına kılıf olan seçim sistemleri seçmene hizmet etmiyor. Karnı burnunda bir seçim sistemimiz var birkaç ay içinde ana gündem maddesi olacaktır şimdiden tartışmaları başladı. Erdoğan sistemin devam etmesine yönelik açıklamalar yapsa da AK Partili bazı yetkililerin açıklamaları ve önerileri aksi yönde. Yeni sisteme hazırlıklı olun.

Yorumlar


bottom of page