OSMAN KAVALA KARARI ÜZERİNE TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİ
- Anılcan Çelikdel

- 3 Eki 2023
- 2 dakikada okunur
Türkiye'nin AB ile ilişkileri son yıllarda fazlasıyla gerginleşti; insan hakları ihlalleri, basın özgürlüğü ve demokratik gerileme gibi konular anlaşmazlığın ön saflarında yer alıyor.

Bu yazının size son zamanlarda manşetlere çıkan bir konuya, yargıtayın Osman Kavala'nın cezasını onamasına ilişkin son kararla çerçevelenen, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında sürekli gelişen ilişkilere değinmesiyle konuya dair bir bakış açısı kazandırabilmesini umuyorum.
Son yıllarda Türkiye'nin AB ile ilişkilerinde bir dizi iniş ve çıkışlar yaşandı. Ülkemiz uzun süredir devam eden Avrupa Birliği'ne katılma isteği çok sayıda zorlukla karşı karşıya kaldı ve Osman Kavala davası da bu karmaşık anlatıdaki bir diğer önemli gelişme.
Geçtiğimiz günlerde üzerinde bolca konuşulan 8 sanıklı Gezi Parkı davası nihai olarak sonuçlandı. "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçlamasıyla yargılanan ve Ağırlaştırılmış Müebbet Hapis cezası alan Osman Kavala ve "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım" suçundan yargılanan TİP Milletvekili Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mine Özerden ve Çiğdem Mater Utku'nun 18'er yıl hapis cezaları Yargıtay 3. Ceza Dairesi tarafından onandı.
Daha önce AB Türkiye Raportörü Nacho Sánchez, Türkiye'nin üyelik sürecinin bu tarz tutuklamalar sebebiyle zedelendiğine dair açıklamalar yapmıştı. Kopenhag kriterleri olarak bilinen AB üyeliği öncesinde aday ülkelerin karşılaması gereken maddeleri göz önünde bulundurduğunu da belirtmişti. Özellikle 2022 yılında yayınlanan Avrupa Birliği Türkiye raporu sonrası, Türkiye-AB ilişkilerinin işlevsiz hale geldiği mesajını verdikten sonra Erdoğan "Gerekirse AB ile yolları ayırırız." demişti. Sánchez cezaların onanmasından sonra ise AİHM ve Avrupa Bakanlar komitesinin kararına uyulmamasını "tam bir felaket" olarak nitelendirdi.
Avrupa ile ilişkilerin tam olarak kopma noktasına geldiğini zaten vize serbestisi görüşmelerinden sonra anlamaya başlamıştık. Hükümet kanadından böyle bir hamle gelmesi beklenmekteydi ancak bu kadar fevri şekilde olması beni şaşırttı.
Özellikle genel seçimler sonrasında daha özgürlükçü bir Erdoğan görüyor olduğumuzu düşünmekteydim. Hatırlarsanız Erdoğan "Herkes, tüm bireylerin var olma, kendini ifade etme hakkına, oy tercihlerine saygı göstermeye mecbur." demişti. Bu açıklama sonrasında kamuoyunda Erdoğanın yeni bir döneme girdiği düşünülmeye başlamıştı. Ancak yargıtay kararı sonrasında bu güvenin kesinlikle sarsıldığını düşünüyorum.
Türkiye'nin AB ile ilişkileri son yıllarda fazlasıyla gerginleşti; insan hakları ihlalleri, basın özgürlüğü ve demokratik gerileme gibi konular anlaşmazlığın ön saflarında yer alıyor. Osman Kavala'nın cezasının onanması da mevcut gerilimi artıran bir diğer tartışmalı konu.
İnsan hakları ve demokrasinin savunucusu olan AB, Kavala'nın durumu ve Türkiye'deki demokrasinin genel durumu hakkındaki endişelerini sürekli olarak dile getirdi. Uzun süreli hapis cezasını kabul etme kararı, şüphesiz Türkiye'nin Avrupa Birliği ile daha yakın ilişkiler kurma ihtimaline gölge düşürecektir.
Türkiye-AB ilişkilerindeki bu son gelişmeyi değerlendirirken, bunun daha geniş kapsamlı sonuçlarını da kavramak büyük önem taşıyor. Osman Kavala davası münferit bir olay değil; bunu, Türkiye'nin iç politikasında ve AB ile ilişkilerinde karşı karşıya olduğu daha büyük zorlukların simgesi olarak değerlendiriyorum.
Önümüzdeki aylar ve yıllar bu ilişkilerin yönünün belirlenmesi açısından önemli olacak. Uzlaşma ve işbirliği fırsatları olacak mı, yoksa uçurum genişlemeye devam mı edecek?
Sanırım bunu bize zaman gösterecek.








Yorumlar