top of page

GEZİ PARKI LİTERATÜRÜ

2013 yılında bir ağacın kesilmemesi için başlayan Gezi Parkı protestoları, modern Türkiye'nin en büyük sosyal hareketine dönüştü. Başlangıçtaki çevresel kaygılar zamanla siyasi bir karaktere büründü ve ülke genelinde yankı buldu. Uluslararası akademik literatür bu olayları büyük ölçüde "demokratik halk direnişi" olarak ele alırken, iktidarın perspektifi ve ülkenin iç dinamikleri göz ardı edildi. Bu çalışma sonucunda, yapılan araştırmaların tek taraflı olduğu ve bu büyük sosyal hareketin çok boyutlu dinamiklerinin yeterince ele alınmadığı kanısına varılmıştır.

ree

Bu çalışmayı, yüksek lisans eğitimim sırasında aldığım "Sosyal Medya ve Toplumsal Dönüşüm" dersi kapsamında kaleme aldığım bir araştırma metninin sadeleştirilmiş ve genişletilmiş bir özetidir. Akademik literatürle çalışmak, olaylara dışarıdan bakma alışkanlığı kazandırsa da bu sürecin beni en çok zorlayan tarafı, Gezi Parkı protestolarına dair uluslararası alanda üretilen çalışmaların büyük ölçüde tek taraflı ve idealize edilmiş anlatılarla dolu olmasıydı. Çoğu zaman olaylar, demokratik bir halk direnişi olarak tasvir ediliyor; ancak bu anlatılarda, olayların siyasal bağlamı, iktidar perspektifi ya da ülkenin iç dinamikleri büyük ölçüde göz ardı ediliyordu.


Yapılan pek çok akademik çalışmada, protestoların içeriği adeta önceden belirlenmiş bir çerçeveye oturtulmuş gibiydi. Bu metni hazırlarken fark ettim ki, iktidarın perspektifinden bakan ya da en azından bunu da hesaba katan bakış açıları neredeyse hiç yer bulamamış. Bu yüzden bu çalışma, her ne kadar mevcut literatüre dayansa da, onu eleştirel bir süzgeçten geçirmeyi ve olaylara daha geniş, daha adil bir gözle bakabilmeyi amaçlamaktadır. Benim için bu metin, yalnızca akademik bir egzersiz değil, aynı zamanda kendi zihinsel pozisyonumu dışarıdan gelen söylemlerle yeniden sorgulama süreciydi.


2013 yılının bahar aylarında İstanbul Taksim Gezi Parkı’nda başlayan ve çok kısa sürede Türkiye’nin neredeyse her tarafına yayılan olaylar modern Türkiye’deki toplumsal hareketlerin en önemlilerinden biri olarak kabul edilmektedir. Gezi Parkı olayları Taksim Meydanı Yayalaştırma Projesi’ne karşı kısıtlı sayıdaki aktivist çevre hareketinin meydana getirdiği, hedefleri, kapsamı ve etkisi itibariyle lokal gösterilerin yaşandığı süreci ifade etmekteydi. Bu dönemde hedeflerini Gezi Parkı’nın zarar görmesini engellemekle sınırlandıran grup, istikrarlı şekilde barışçıl yöntemlerle çabalarını sürdürmüştür. Çevre hareketi olarak başlayan olaylar polis ile eylemciler arasında yaşanan şiddet olayları sonrası kısa sürede geniş çaplı toplumsal harekete bürünmüştür. Protestoların başlarında eylemci sayısı 50 kişiye yakınken olayların ülke geneline yayılması ile eylemci profilleri, sosyoekonomik durumları ve hedefleri dönüşmeye başlamıştır. Taksim Meydanı’nın dönüşümüne tepki olarak ortaya çıkan olaylar iktidar partisi AK Parti hükümetine topyekûn karşıtlık halini almıştır. Eylemlerin başında protestoların kısa sürede bu denli büyük olaylara bürünmesinin temel sebebi on yıldır iktidar partisi olan AK Parti’nin Türkiye’yi büyük bir dönüşüme sokması ve sonrasında çevrede bulunan muhafazakâr kitleleri merkeze getirmesidir. Bu durum eskiden merkezde bulunan kitlelerin, varlıklarının tehlikeye girdiğini düşünerek agresif vermelerine sebep olmuştur


Gezi parkı olayları üzerine dünyanın birçok noktasında akademik çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmaların odak noktaları genellikle Toplumsal Hareketler, Sosyal Medya, Dijital Aktivizm ve Neoliberalizm olmuştur. Uluslararası alanda gezi parkı olayları üzerine ilk değerlendirme 2013 yılında Ergün Bulut tarafından “Role model” Turkey’s bankrupt news media: Lessons from the Gezi Parkı Protests yayınlanmıştır. Türkiyede yayınlanmış ilk çalışma ise Tarık Şengül’ün Gezi Başkaldırısı Ertesinde Kent Mekânı ve Siyasal Alanın Yeni Dinamikleri adlı makalesidir. Şengün makalesinde Gezi Parkı olaylarının temellinde neoliberal ekonomi politikalarının toplumda gerilim yarattığını, Gezi Parkında ise bu gerilimin su yüzüne çıktığını anlatmaya çalışmıştır (Şengül, 2015).


AK Parti tarafından dile getirilen “Milli İrade” kavramı neoliberal politikalara esneklik sağlamaktadır. Gezi Parkı olayları yalnız bir çevre hareketi değildir. AK Parti’nin yarattığı ekonomik güvencesizliğe ve neoliberal şehirleşme projelerine bir tepkidir. (Bilgiç, 2018). Gözde Yılmaz’a göre AB üyelik süreci medya özgürlüğüne olumlu katkılar sunsa da Türkiye’de medya özgürlüğü 2011’den itibaren kötüleşmekte ve yapılan yasal değişikliklerle beraber medya üzerindeki baskı yoğunlaşmaktadır. Freedom House’un yayınladığı basın özgürlüğü puanında daciddi düşüşler yaşanmaktadır. (Yılmaz, 2016). Zeynep Tüfekçi’nin “Twitter and Tear Gas: The Power and Fragility of Networked” kitabı Gezi üzerine yapılmış çalışmalar arasında en fazla alıntı alanı olmuştur. Tüfekçi, kitabında dijital teknolojiler ve özellikle sosyal medya uygulamalarının toplumsal hareketlere olan pozitif ve negatif etkilerini analiz etmektedir. Tüfekçi, çalışmasında Gezi Parkı olaylarını, Arap Baharı’nı ve Occupy Wall Street gibi eylemlerinin nasıl sosyal medya sayesinde hızla büyüdüğünü ve bu büyümenin getirdiği örgütsel dayanıklık ve uzun vadeli strateji alanlarında yaşadığı sorunları incelemiştir (Tüfekçi, 2017).


Gezi parkındaki protestoculara karşı Başbakan Erdoğan’ın aşağılamak için kullandığı “Çapulcu” ifadesi protestocular tarafından mizahi bir şekilde yeniden kurgulanmıştır. Başbakan’ın kullandığı bu ifade sayesinde protestocular kolektif bir kimliğe ulaşmıştırlar. Sosyal medya platformları sayesinde insanlar hikayelerini kamuoyu ile paylaşarak ortak kimlik oluşum sürecine katkıda bulundular. Gezi Parkı olayları bireysel kimliklerin ortak bir kimliğe bürünebileceğini kanıtlamış oldu (Uluğ, Odag, & Solak, 2016).


Joan Martinez-Alier 'ın yaptığı "Is There A Global Environmental Justice Movement?" çalışması Gezi Parkı protestolarını büyük dayatılan projeler kapsamında değerlendirmiş ve Avrupa’da popülerleşen (Grands Projets Inutiles Imposés) hareketinin Türkiye’de bir yansıması olarak gözlemlemiştir. Protesto; soylulaştırma, altyapı projeleri ve antidemokratik uygulamalara karşı kent meydanlarının çevresel haklarının korunması üzerinde durmuştur (Alier, Joan Martinez; Temper, Leah; Bene, Daniela Del; Scheidel, Arnim, 2016). “Mapping the frontiers and front lines of global environmental justice: the EJAtla” çalışmasında Gezi Parkı protestoları kentsel çevresel adalet mücadelesinin bir örneği olarak ele alınmaktadır (Temper, Bene, & Alier, 2015).


Gezi Parkı protestoları hükümet tarafından kamuoyuna karşı “dış güçlerin” Türkiye’nin güçlenmesine karşı bir zayıflatma planı olarak sunulmuştur. Hükümet tarafından yapılan bu propaganda sayesinde kamuoyunda Gezi Parkı olaylarının algılanma biçimi değiştirilmiştir. Hükümet tarafından yapılan komplo teorileri toplumsal kutuplaşmayı arttırmıştır. İktidar ürettiği komplo teorisi ile bir yandan protestocuları kötü gösterirken bir yandan da kendi tabanını mobilize etmeyi başarmıştır (Douglas, ve diğerleri, 2019).


Gezi Parkı protestoları sırasında ve sonrasında yaşanan antidemokratik uygulamaları ve iktidarın sistematik olarak uyguladığı polis şiddeti, ceza ve yargı baskısı, iş dünyası ve sivil toplum üzerindeki baskı ile baskıcı yasalar ve güvenlik politikaları Türkiye’yi rekabetçi otoriter sisteme sürükleyen olaylar zincirinin en önemli halkalarından biridir (Esen & Gumuscu, 2016).


Gezi Parkı protestolarının başlangıç günleri ile devamındaki süreçte odak noktasının çevresel bir harekettin ayrışarak muhalif bir hareket haline gelmesiyle birlikte katılımcı profili de değişmiştir; özellikle protestolarda Alevi kimlikli vatandaşlar ön plana çıkmıştır. Aleviler, İslam tarihinin erken dönemlerinden başlayarak Cumhuriyet Dönemi'ne ve buradan da AK Parti dönemine kadar sisteme muhalif bir hareket olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. Gezi Parkı protestoları esnasında hayatını kaybeden protestocuların büyük bir çoğunluğunun Alevi kökenli bireyler olması bu durumu izah etmektedir (YILMAZ & BAYRAM, 2016).



Gezi Parkı gösterilerinde sosyal medyanın, eylemcilerin sosyal medya üzerindeki bilgiye güveni ve rolünü analiz etmektedir. Araştırma, sosyal güven (protestocular arasındaki güven) ve sistem güveni (teknolojik platformlara olan güven) kavramlarını inceleyerek, sosyal medyanın bilgi doğrulama ve organizasyon süreçlerindeki önemli rolünü ön plana çıkarmaktadır. Protestocular, Twitter, Facebook ve WhatsApp gibi platformlardan yararlanarak bilgi paylaşmış ve doğrulama gerçekleştirmiş; ancak bu süreç, güvenilir bilgi akışı sağlarken aynı zamanda yanıltıcı bilgilendirme riskini de taşımıştır. (Haciyakupoglu & Zhang, 2015).


Taksim Meydanı sadece bir kamusal alan olarak tanımlamak hatalı olur. Meydan farklı politik rejimler ve ideolojiler için bir güç sahnesi olarak tarihteki yerini korumaktadır. 1940’lı yıllarda Cumhuriyet rejimi ve modernleşme felsefesi ile Taksim Meydanı dönüştürülmüştür. Ak Parti iktidarları da tarihten gelen bu gelenek ile kendi düşüncesi doğrultusunda meydanı düzenlemek istemiştir (Gül, Dee, & Cünük, 2014). Yapılması planlanan değişiklikler, sadece basit bir yayalaştırma projesi değildir. Erdoğan’ın zihnindeki proje; topçu kışlası yapılması, AKM’nin yıkılıp yeniden yapılması ve en önemlisi de Erdoğan için çok önemli olan Taksim Cami’nin yapılması ve Taksim’le beraber İstanbul’un merkezini dönüştürerek kendi hayalindeki Türkiye’yi yaratmak istemesidir.


Kaynakça

Alier, Joan Martinez; Temper, Leah; Bene, Daniela Del; Scheidel, Arnim. (2016). Is there a global environmental justice movement? The Journal of Peasant Studies, 731-755.

Bilgiç, A. (2018). Reclaiming the National Will: Resilience . South European Society and Politics, 262.

Dirik, D., Eryılmaz, İ., & Erhan , T. (2023). Post-Truth Kavramı Üzerine Yapılan Çalışmaların VOSviewer ile Bibliyometrik Analizi. Sosyal Mucit Academic Review, 168.

Douglas, K. M., Uscinski, J. E., Sutton, R. M., Cichocka, A., Nefes, T., Ang, C. S., & Deravi, F. (2019). Understanding Conspiracy Theories. Advances in Political Psychology.

Esen, B., & Gumuscu, S. (2016). Rising competitive authoritarianism in Turkey. Third World Quarterly, 1581-1606.

Gül, M., Dee, J., & Cünük, C. N. (2014). Istanbul’s Taksim Square and Gezi Park: the Place of protest and the ideology of place. JOURNAL OF ARCHITECTURE AND URBANISM.

Haciyakupoglu, G., & Zhang, W. (2015). Social Media and Trust during the Gezi Protests in Turkey. Journal of Computer-Mediated Communication, 451.

Şengül, H. T. (2015). GEZİ BAŞKALDIRISI ERTESİNDE KENT MEKÂNI VE SİYASAL ALANIN YENİ DİNAMİKLERİ. ODTÜ Mimarlık Fakültesi Dergisi.

Tüfekçi, Z. (2017). Twitter and Tear Gas The Power and Fragility of Networked Protest. 

Temper, L., Bene, D. d., & Alier, J. M. (2015). Mapping the frontiers and front lines of global environmental justice: the EJAtlas. Journal of Political Ecology, 263-278.

Uluğ, Ö. M., Odag, Ö., & Solak, N. (2016). “Everyday I’m Çapuling”: Identity and Collective Action Through Social Network Sites in the Gezi Park Protests in Turkey. Journal of Media Psychology Theories Methods and Applications , 148-159.

Yılmaz, G. (2016). Europeanisation or De-Europeanisa. South European Society and Politics, 158.

YILMAZ, N., & BAYRAM, A. K. (2016). Taksim Gezi Parkı Olayları ve Bir Muhalefet Ögesi Olarak Aleviler. Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler Dergisi, 1-21.



Yorumlar


bottom of page