top of page

ELİT DEĞİL MERİT SİSTEM

Merit bilindiği üzere İngilizceye Latincede yeterli ve değer anlamı taşıyan ‘’Meritum’’ dilimizde liyakat anlamına gelmektedir. Fakat bu kavram elitlerin dilinden düşmeyen ve bir yandan da hiç hoşlanmadıkları bir kavramdır.

ree

Çoğu ülkelerde iktidarları belirli bir azınlığın hâkim olduğu örgütlü elitler yönetmektedir. Bu elit yapı kitleleri kontrol ve baskı altına alabilmek adına devletin ideolojik aygıtlarını lehine olacak biçimde kullanmakta aynı zamanda sürekliliklerini sağlamak adına çevresinde bulunan destekçilerini ve üyelerini ödüllendirmekte. Bu ödüllendirme tam olarak liyakat anlayışına karşı bir cephe oluşturmaktadır. Liyakat sistemi, tüm ülkelerin her alanında olması gereken sistemlerinden biridir hükümetler ve devletler siyasi rekabeti arttırmak, demokratik ve çoğulcu bir toplum oluşturmak adına bu sisteme başvurabilirler. Liyakat sisteminin doğrudan adalete ile ilişkilidir.


BATIDA LİYAKATIN TEMELLERİ NASIL OLUŞTU ?

Batıda tarih boyunca, kralların yetkileri parlamentolar ve yasama organları tarafından giderek daha fazla kontrol edilmeye başlanmıştı. Bu, devlet memurlarının bağımsızlığını ve tarafsızlığını artırdı. Devlet memurları, artık kraliyet yetkililerinin değil, halkın hizmetinde olduklarını daha fazla hissettiler. Bu denetim mekanizması batıda nispeten bir liyakat kültürü oluşturdu ancak çok partili sistemlerin sonucu ortaya çıkan kayırmacılık siyasi partileri ve elitlerini kamu sektöründeki pozisyonlara daha fazla etkili olmaya sevk etti ve bu nedenle devlet personeline yönelik müdahalelerde bulundular. Ancak, bu tür müdahaleler zamanla suistimallere ve kamu hizmetinin etkinliğinin azalmasına yol açtı. Bu sorunları çözmek amacıyla, liyakat sistemine geçiş yapıldı. Özellikle Amerika'da ‘’Pendleton Act’’ ve İngiltere'de ‘’Fulton Raporu’’ gibi önemli yasal düzenlemeler, devlet memurlarının atanmasını ve terfilerini daha objektif ve liyakate dayalı bir temel üzerine oturttu. Bu adımlar, kamu hizmetinin daha etkili ve adil bir şekilde sunulmasını amaçladı. Liyakat sistemi, kariyer ilerlemesini kişisel ilişkilere veya siyasi etkilere değil, kişilerin beceri, bilgi ve deneyimine dayandırıyor.



TÜRKİYE’NİN LİYAKATLA BAŞARISIZ İMTİHANI

Osmanlı İmparatorluğunda liyakat sadece askeri alanda bir zeminde oturmuştu devlet görevlendirmelerinde ise aile bağları ve sadakat ön plana çıkıyordu ancak Osmanlının son dönemlerinde, özellikle 19. yüzyılın ortalarından itibaren modernleşme hareketleriyle birlikte daha fazla liyakate dayalı atamaların teşvik edilmeye başlandığı görüyoruz. Bu dönemde, batılı tarzda eğitim kurumlarının kurulması, yabancı uzmanların istihdamı ve askeri okulların açılması gibi adımlar, liyakatin daha fazla önem kazanmasına katkı sağladı. Ayrıca Kanun-i Esasi’de liyakat kavramına bir vurgu olmasa da kamu hizmetlerinde bilgi, beceri ve deneyime dayalı atamalardan bahsediliyordu. Cumhuriyetle beraber liyakat kavramı anayasalarda sıklıkla karşımıza çıkan ve siyasi iktidarların ve elitlerinin dilinden hiç düşürmediği ve sadece teoride kalan bir ifade olarak hayatımızda yer edinecekti.


Liyakat her dönem tartışma konusu olan bir kavram ülkemizde. Türkiye’nin en temel sorunlarından biri olarak liyakatsizlik ön planda görülüyor. Liyakat üst düzey ve toplumsal konumlarda görev alabilecek kapasite ve beceriye sahip kişilerin görev alması gerektiğini vurguluyor. Her alanda liyakat kültürünü oluşturmak toplumsal adaleti de beraberinde getirecektir. Öznel kararlara dayalı olan mülakat sonucu görevlendirmeler yerine kişinin becerisini kanıtladığı nesnelliğe dayanan sistemler ile görevlendirmelerin sonucunda kendisini atayan kişiye sorumluluk hisseden değil kurumuna karşı bir sorumluluk hisseden görevliler oluşturulacaktır.


Türkiye'deki liyakat sistemi maalesef yeterli seviyede önemli bir kriter olarak görülmüyor. Türkiye’de devletin kurumlarında bir göreve ehliyet sahibi olan kişi atanmıyor. Siyasi iktidarda ve kamu kurumlarında kendi siyasi anlayışına sahip kişilerin eline geçmesi liyakat sistemine zarar vermekte dolayısıyla Türkiye'de iktidar elitlerinin bu yaklaşımı olumsuz giden sosyolojik, ekonomik vb. sorunların liyakat sisteminin ihlaline dayandırmak doğru olacaktır. Türkiye'de aile, akraba, etnik köken, din ve cinsiyete dayalı istihdam sağlanmaktadır bu nedenle siyasi iktidarlar ve kamu kurumları, kişinin yetenekleri, eğitim düzeyi ve başarısı ne olursa olsun, uzmanlık, yetenek ve deneyim toplumun ehliyet sahibi vatandaşları için bir cezaya dönüşüyor. Bu durum toplumsal açıdan da zararlıdır, çünkü liyakat eksikliği adalet olgusunu zedeler, dolayısıyla toplumda çatışmalar kaçınılmaz hale gelir.


Ayrıca kayırmacılığı kullanmak, adalet sisteminin varlığını kabul etmemek anlamına gelebileceği gibi, atama, işe alım, görevlendirme konularının her zaman liyakate göre değerlendirilmesi toplumun adalete olan inancını konsolide edecek ve adalete dayalı bir kültür oluşturacaktır. Ayrıca, Türkiye'de liyakat sisteminin laikiyle uygulanması ekonomik istikrarı, toplumsal birleşmeyi ve işsizliği azaltmayı minimum seviyelere indirebilecek ve. başarılı insanlar en üst tatminlere ulaşacaktır aksi takdirde tüm devlet kurumları belli bir iltimas anlayışıyla görev dağılımına devam ettiklerinde kadrolardaki yolsuzlukların, tıkanıklıkların ve işlevsizliklerin önüne geçemeyeceklerdir. Sonuç olarak, Türkiye'de liyakat sistemi, yasal ve anayasal düzenlemelere sahip olmasına rağmen, uygulamada yetersizliklerle karşı karşıyadır. Türkiye şeffaflık sisteminin belirleyici özelliği olan yasalar ile uygulama arasındaki uçurum, liyakat konusunda da kendini göstermektedir. Bu durum, demokrasi ve hukuk devleti temellerine zarar veren bir soruna işaret ediyor. Devletin, vatandaşlarına eşit uzaklıkta olması gerekliliği, maalesef kayırmacılığın ve siyasi elitlerin sisteminin etkisi altında kalmaktadır.

Yorumlar


bottom of page